Bonzai; Laboratuvar ortamında ‘naftalen’ türevi kimyasalların sentezlenmesi ile elde edilen bir tek kullanımda bile ölüm riski bulunan bir tür kimyasal zehirdir. Yapısında doğal hiçbir madde yoktur. Esrarla uzak yakın bir ilgisi bulunmamaktadır.Esrarın etken maddesi olan THC’ye benzer etkilere sahip olması sebebiyle kuru otlara hatta çaya emdirilmek esrar görünümü ya da doğal madde görünümü vermek suretiyle piyasaya sürülmektedir.
Sentezde kullanılan maddeye bağlı olarak el ve ayaklarda karıncalanma, uyuşma, şiddetli çarpıntı, tansiyon yükselmesi ya da düşmesi, baş dönmesi, baş ağrısı, hafıza kaybı, titreme, üşüme, sıcak basması, aşırı susama, terleme, bulantı, korku, panik hali, paranoya, hayal ve kabus görme, aşırı uyarılma, zaman ve mekan algısında bozulma, hayal görme, ses duyma gibi psikotik belirtiler, intihar dürtüsü görülür. Mutluluk yerine mutsuzluk, tedirginlik, uyuşukluk veren bir maddedir.
Esrara benzer diye algı yaratılarak piyasaya sürülen bu madde kullanımında, kalbe giden kanda azalmaya, tansiyon düşüklüğüne, kalpte enfarktüs, beyin kanamalarına, ağır işitme kayıplarına neden olduğu, ayrıca intihar nedeniyle ciddi can kayıpları bildirilmektedir.
OPİYATLAR (EROİN, AFYON)
Opiyum, afyon bitkisinden (Papaver Somniferum) elde edilir ve bilinen en eski ilaçlardan biridir. Sümer ve Mısır uygarlıklarında psikolojik etkilerinin yanı sıra, ağrı kesici, ishali tedavi edici özellikleri de bilinmekteydi. Opiyumdan elde edilen en önemli alkaloid morfindir. Morfin, halen ağır ve süregelen ağrılarda en etkin ve yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır. Doğal yapıda olanlar afyon bitkisinden elde edilirken, doğal ürünlerin işlenmesiyle yarı sentetik olanlar veya tamamen kimyasal yöntemlerle de sentetik olanlar elde edilmektedir.
Opiyatların en yaygın kullanılan ve bağımlılık potansiyeli en çok olanı eroindir. Açık kahve renkte toz halinde satılır. “Eyç, H, toz” gibi isimlerle de anılmaktadır. Sigaraya sarılarak (koreks), burundan çekilerek (kaydırma) ya da damardan enjekte edilerek (jung, shot) kullanılabilir.
Opiyatların etki düzeneği; Bu maddeler etkilerini sinir hücresi ya da beyaz kan hücreleri gibi diğer bazı hücrelerin membranlarındaki reseptörlerine bağlanarak gösterirler. Kimyasal yapılarına göre opiyatlar: Doğal olanlar (mofin,kodein), Yarı sentetikler (Eroin, hidrokodon, oksikodon, oksimorfon), Sentetikler (alfaprodon, difenoksilat, meperidin, metadon, propoksifen)
KOKAİN VE CRACK
Kokain, Güney Amerika’da yetişen eritroksilon koka bitkisinin yapraklarında bulunan bir alkaloiddir. Kokain bitkisinden elde edilen kokain pastasının bazlarla birleştirilmesiyle crack, hidroklorik asitle birleştirilmesinden ise kokain hidroklorür elde edilmektedir. Kok, beyaz ya da buz olarak da adlandırılmaktadır. Kullanım ağızdan, burundan, damar içi ya da solunum yoluyla olmaktadır.
Kokainin etki düzeneği; Kokainin en önemli klinik işlevi voltaja duyarlı sodyum kanallarının bloke ederek, sinir uyarısının başlatılmasını ya da sürdürülmesini sağlamaktadır. En belirgin sistemik etkisi merkezi sinir sisteminin uyarılmasıdır. Merkezi olarak etkilerini noradrenalin, serotonin ve dopamin geri alımını engelleyerek yapmaktadır. Kokainin oluşturduğu kendini iyi hissetme hali, dopamin taşınmasının blokajı oranıyla doğru ilişkilidir.
CANNABİS (ESRAR)
Cannabis sativa (hint keneviri) bitkisinden elde edilmektedir. Kahverengi preslenmiş kalıplar halinde, ot ya da toz (kubar) halinde bulunabilir. Kullanıcılar arasında joint, ot, marihuana, paspal olarak da adlandırılır. Tütün ile karıştırılarak, sigara gibi sarılarak ya da nargile biçiminde içilerek solunum yoluyla alındığı gibi, kek ve şekerlemesi yapılarak ağız yoluyla da kullanılabilmektedir. Bitkinin altındaki yapraklar daha düşük oranda reçine içerirken, üst yapraklar ve goncadaki oran çok daha yüksektir. Haşhiş resin oranı çok yüksek esrardır.
Hint kenevirinde 400’ün üstünde kimyasal ayrıştırılmış olup, bunlardan yaklaşık 60 adedi cannabinoiddir. Beyinde cannabinoidlerin bağlanabileceği G protein-eşleştirilmiş cannabinoid reseptörleri bulunmuştur. CB1’in cannabinoidlere fiziksel bağımlılık gelişmesi ile bağlantılı olabileceği ileri sürülmektedir.
AMFETAMİNLER
Amfetamin kullanımına ait ilk kanıtlar, 5000 yıl önce Çin’de ilaç olarak kullanılan mahuang’a dayanmaktadır. Mahuang’ın aktif maddesinin efedrin olduğu belirlenmiştir. Amfetaminlerin tıbbi kullanım endikasyonları, dikkat eksikliği hiper aktivite bozukluğu ve bir uyku hastalığı olan narkolepsi tedavisidir. Kontrole tabi ilaç reçetesi uygulamasında olan metilfenidat, dekstroamfetamin ve pemolin de bu amaçla kullanılmaktadır. Amfetaminler bir dönem zayıflama tedavilerinde, depresyonda ve yaşlılarda enerjiyi artırma amacıyla da kullanılmışlardır.
Amfetaminler dolaylı katekolamin agonisti maddeler olup, yeni sentezlenmiş dopamin ve noradrenalinin salımına yol açarlar. Yine yüksek dozda amfetamin, 5-hidroksitriptamin salımını artırarak serotoninerjik reseptörleri de etkileyebilmektedir. Amfetamin uygulamaları birçok nöropeptik sistemini etkiler. Peptiderjik sistemin mesostriatal dopaminerjik yollarla bağlantılı olduğu ve dopaminerjik aktivitede modülatör rol oynadığı düşünülmektedir.
MDMA (EKSTAZİ) MDMA
(3,4-metylendioksimetamfetamin) 1912’de Almanya’da kanamayı durdurmaya yönelik ilaç geliştirmeleri sırasında sentezlenmiş. 1970’ler de oluşturduğu etkiler nedeniyle empatik işbirliğini ve iletişimi artırdığından psikoterapi uygulamalarında kullanılmaya başlamıştır. Genç yaş grubunda giderek artan kötüye kullanımı 1990’lar da sınırlandırılmasına ve daha sonra da yasal kullanımının ortadan kalkmasına sebep olmuştur.
Psikoterapistler arasında önceleri birincil masumiyet ve yaşamla bütünleşmeyi belirlemek için ”adam”, sonra da empatiye yakın bir çağrışım oluşturmak amacıyla ”ekstazi” olarak adlandırılmıştır. Kullanıcılar arasında ise ex, ix, kanat, uçuş, mitsubishi, ferrari gibi isimlerle de anılmaktadır. Hem amfetaminlere hem de meskaline benzer bir kimyasal yapısı vardır. MDMA’nın amfetaminlerden farkı temel hedefinin serotoninerjik sistem olmasıdır. Hücre içi serotoninin aniden salınmasını sağlarken, yüksek dozlarda dopaminerjik sisteme de kısmi etkileri vardır. MDMA’nın nörotoksin olarak adlandırılabilecek düzeyde nörotoksik etkilerinin olduğu bilinmektedir. Kullanımdan 6 saat sonrasına kadar alınan fluoksetin, maddenin nörotoksik etkilerini ortadan kaldırabilmektedir.
SEDATİF-HİPNOTİKLER
Sedatif-hipnotiklerin temel farmakoljik özelliği sıkıntı duygusunu azaltması ve uykuyu başlatmasıdır. Sedasyon yapmaksızın sıkıntıyı azaltanlar ise trankilizan olarak adlandırılır. Alkol ve esrar da oluşturdukları farmakolojik etkiler nedeniyle sedatif-hipnotik olarak sınıflandırılır. Sedatif özellikleri olan bazı antidepresanlar ve kötüye kullanımları izlense de antikolinerjik ilaçlar bu grup altında ele alınmamaktadır. Bu ilaçların beyinde çok yaygın etkileri vardır. Mizaç, bilişsel işlevler ya da davranış gibi birçok ruhsal işlevi etkilerler.
Nörokimyasal etkilerini temel olarak GABA reseptörlerinin üzerindeki bağlanma noktalarına etki ederek yaparlar ve merkezi sinir sisteminde inhibitör impulsların artmasına neden olurlar. Bu maddelere karşı gelişen farmakolojik ve davranışsal tolerans, bu ilaçların GABA reseptörlerinin bağlanma noktalarındaki azalan intrensek aktivitenin göstergesidir. Sedatif-hipnotiklerin birçok önemli tıbbi kullanım alanı vardır. Sıkıntı (anksiyete) bozukluklarının tedavisi, uykusuzluğun kısa dönem tedavisi, epileptik nöbetlerin tedavisi, ameliyat öncesi sedasyon ve anestezi en yaygın kullanım alanları olup, halen hekimler tarafından yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Kısa süreli etkileri anksiyetenin azalması, sedasyon, öfori ve uykusuzluktur.
HALÜSİNOJENLER
Prototip halüsinojen olan liserjik asit dietilamid (LSD) ile psilosin, dimetiltriptamin (DMT) gibi idolalkaliaminler ve meskalin ve dimetoksimetilamfetamin gibi fenetilaminler ele alınacaktır. Son dönemlerde yasa dışı olarak gizli imalathanelerde yeni geliştirilen halüsinojenlerin yaygınlaşması ile özellikle gençler arasındaki kullanımlarda artma eğilimi görülmektedir. Sigara gibi içilerek, çiğnenerek ya da yutularak kullanılmaktadır. sentetikler ise ya hap şeklinde ya da emdirilmiş pullar biçiminde dil altında ve deriye yapıştırılarak kullanılabilmektedir.
LSD ve diğer halüsinojenlerin etki düzeneği hala tam olarak bilinmemektedir, LSD, merkezi sinir sisteminde serotonerjik sistem üzerinde etkisini göstermektedir. LSD dorsal raphe çekirdeğinde, 5-HT1A reseptörüolarak adlandırılan presinaptik otoreseptörlerle etkileşerek serotonerjik nöronların ateşlenmesini engeller. Halüsinojenlerin hemen hepisinin psikolojik etkileri birbirine benzer. LSD, en güçlülerinden olup mide barsak sisteminde çok hızlı bir şekilde emilir, etkileri 60 dakikada başlayıp 2-4 saat sürer ve 10-12 saat sonra kullanıcı normal düzeyine gelir.
UÇUCULAR
Kullanılan uçucu maddeler çok değişkenlik göstermektedir. Uçucu madde katı biçimde bir torbanın içine konularak buharın ağız ve burundan solunmasıyla, gaz ya da sıvı uçucular da bir bez parçasına konulup buharın çekilmesiyle kullanılabileceği gibi, uçucu madde püskürtülerek sprey şeklinde ağız yoluyla da kullanılabilir. Uçucu madde kullanımı gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülmektedir. Özellikle sokakta çalışan/yaşayan çocuk ve ergenlerde kullanıldığı bildirilse de, her yaş grubunda farklı kullanımların olduğu saptanmaktadır.
NİKOTİN
En yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı maddelerden biridir. Akciğer kanseri, koroner kalp hastalığı, kronik akciğer hastalıkları ve infertilite gibi birçok hastalığın oluşmasında riski artırmasına rağmen, yaygın olarak kullanımı sürmektedir. İlk kullanımından düzenli ve bağımlılık biçiminde kullanıma geçişin en fazla olduğu bağımlılık biçimidir. Bırakmaya karar verme ve bırakma konusunda diğer kullanıcıların yaşadıkları zorlukların aynısı nikotin bağımlılarında da yaşanmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde erişkin nüfusta kullanım oranları giderek düşmekte olup, %25 civarında seyrederken, gelişmekte olan ülkelerde kullanım oranları %40-50 gibi yüksek düzeylere ulaşmaktadır. Erkeklerde , düşük sosyoekonomik ve düşük eğitim düzeyinde ve orta yaş grubunda kullanım oranları daha yüksektir.
Nikotin, mesokortikolimbik dopaminerjik sistemdeki nikotinerjik asetilkolin reseptörlerini (nAChR) uyarır. Sistem uyarıldığında nukleus akkumbenste dozla doğru bağlantılı olarak dopamin düzeyi artar. Bugüne kadar elde edilen kanıtlar, orta beyindeki dopaminerjik sistemin nikotinin olumlu pekiştirici etkilerinde önemli rol oynadığını göstermektedir. Ancak bunun yanı sıra glutamat, GABA, opiyat peptitler ve serotoninin de nikotinle oluşan dopaminerjik iletime etkileri olduğu bildirilmiştir.
Solunan nikotin kısa bir süre içinde dolaşıma girip, etkilerini 1-2 dakikada gösterir. Sigarayı deneyenlerin yarısından azı bağımlı hale gelmekte ve bağımlılık gelişimi zaman içinde bir dizi değişimle oluşmaktadır. Başlangıç kullanımı çoğunlukla nikotin dışı nedenlerle psikososyal faktörlerin etkisiyle olurken, daha sonra nikotinin olumlu pekiştirici etkileri ve yoksunluk bulguları kullanımı sürdürmektedir.
Nikotinin ilk akut kullanımı nikotonerjik asetilkolin reseptörlerini (nAChR) uyarırken, daha sonradan reseptörlere duyarsızlık (desensitizasyon) ve uyarılmama oluşmaktadır. Bu da reseptör sayısındaki artışla (upregülasyonu), yani nikotinerjik asetilkolin reseptörleri sayısının artmasıyla sonuçlanır. İşte bu olaylar da bağımlılığın gelişmesine yol açar. Nikotin bağımlıları günlük nikotin kullanımlarını, aslında artan reseptörlerine göre belirlemeye çalışmaktadır. Nikotin yoksunluğunda ise nukleus akkumbensten dopamin salınımı azalmaktadır.