Hayatlarımız her gün bir diğer günlerin devamı olarak başlar. Birbirini takip eden farklı günler, aylar, mevsimler, seneler şeklinde yaşam döngülerimizin zaman içinde sürüp gittiğini düşünürüz.
Aslında durum hiç de böyle basit değildir, çünkü bir gün bir sonraki güne, bir bir başka aya, mevsimler birbirine benzemez. Özellikle seneler hiç birbirine benzemez. Yaşantılarımız zaman içinde değişen, gelişen, olgunlaşan dinamik bir yapı olarak gözümüzün önünde bir hayat yaşarız. Ama sıradanlaşan hayatlarımızın içerisinde hissettiğimiz tam da böyle bir döngüsel durum.
Soğuk kış aylarının o kasvetli günlerinin ardında, geceler kısalmaya günler uzamaya başlamıştı. Ardında ufukta görünen güneşli günlerle birlikte baharın simgesi çiçekler boy vermeye başladığı zamanlardı.
Hepimiz baharın getirdiği mevsimsel doğa döngüsü geldi derken, birden bire evlerimizde virüs izolasyon günlerinde bulduk kendimizi.
Rutin giden hayatlarımız değişti.
İstemimiz dışında daha ne kadar süreceği belirsiz uzayan izolasyonda, bu yıl evlerimizde kapalı bir hayat yaşarken ilkbahar günleri geldi ve geçiyor.
Kırk beş gün sonra bankada yapmam gereken işlemler dolayısıyla evden çıkarken, kimliklerim arasına, ne olur ne olmaz diye özellikle polis kontrolleri için, anı olarak sakladığım 1978 tarihinden beri şerefle taşıdığım Türk Tabipler Birliği’nin verdiği hekimlik kimliğimi de alarak, evden sokağa çıktım,
Sokakta kimsecikler yoktu, kediler ve köpekler bile yoktu.. .
Sadece sessizlik, insanlar evlerine çekilmiş, kentin dinamizmi yoktu ve caddelerde tek tük araçlar geçiyor.
Küresel olarak hızlıca yayılan ve ölümlere neden olan bir salgın var.
Bomboş caddeler, maskeli insanlar, caddelerde ve sokaklarda polis kontrolleri.
Manzara bilim kurgu filmlerini andırıyor.
Korku ve panik
11 Marttan önce İstanbul’un yoğun trafiğinden, kalabalığından, gürültüsünden şikayet ettiğimiz dinamik bir şehir ve hareketli bir hayat vardı.
Yollar, binalar, parklar aynı, ama bu şehre hayat veren insanlar evlerine çekilmiş.
Şimdi tanıyamıyorum.
Bugün insan olarak yaşadığımız korku hayal gücüne ve kişisel düşüncelere yer bırakmayacak kadar gerçek.
İnsanların bir kısmı son derece mutsuz, bir kısmının alabildiğine ürkmüş, kontrolü kaybetme duyguları ya da kötümserliğe kapılması bu dönemde beklenen l bir durum,..
Şu an yaşadığımız salgın gerçek ve hayatlarımızı risk altında tutuyor, günlerin getirdiği bir toplumsal psikolojik travma içindeyiz.
Farkında olalım ya da olmayalım toplum çok ciddi psikolojik bir travma ile karşı karşıya. Binlerce iş yeri kapanırken işini kaybeden insanlar var. Geçmişin, bu günün, geleceğin kaygılarını aynı anda yaşıyor insanlar. Bu özellikle dar gelirli günlük kazançlarla hayatlarını idame eden aileler için travmatik bir durum. Görünen o ki, orta sınıf yoksullaşacak, ekonomik adaletsizlik daha çok artacak.
Hayat bir şekilde devam ediyor.
İnsanların hayatta kalma isteği galip gelecek, gelmeli de, umutla, birlik olabilme düşüncesiyle yalnızlık hislerimizden uzaklaşarak kaygılarımızın, korkularımızın kontrolünü sağlayabiliriz.
Hayat ebette devam etmeli.
İnsanoğlu güçlü, dirençli, yaratıcı..tüm insanlığın birbiriyle kenetlenerek umut ve cesaret duygularını aşılıyabilir.
İzolasyon günleri bedenimizle, ailemizle, içinde yaşadığımız sosyal ortamla, vatanımızla, gezegenimizle ilişkimizi değerlendirme fırsatını sunuyor.
Gelecekle ilgili planlarımız yarınlara ait düşüncelerimiz değerlendirme zamanları.
Gerçekçi olmak durumundayız şu an geldiğimiz yerde, hiçbirimiz güvende değilsek hepimiz güvende değiliz demektir..
Covid-19 ile mücadele için aşı bulunabilmiş değil. Sağlık çalışanlarımızın olağanüstü fedakar çalışmaları ve bilim kurullarının bilimsel kurulların sayesinde hastaların tedavi edilmesine gayret gösteriliyor.
Şunu kesin olarak biliyoruz, virüsün yayılmasının önü alınmadığı sürece sağlık çalışanlarının çabası yetmez.
Karşımızda bir gerçek var. Sinsi, kolay yayılan ve kolayca çekip gitmeyecek bir virüsle karşı karşıyayız.
Herkes bunun ne zaman biteceğini soruyor.
Doğru soru;
Biz hayatlarımıza nasıl ve ne şekilde devam edeceğiz?
Doğru cevap; virüs hemen ortadan kalkmayacak, dolayısıyla hayatlarımızı, bu ”yeni normal”le ayarlayacağız, ekonomik ve sosyal hayatlarımızı buna göre düzenlemek zorundayız.
Gereksiz ve gerçekçi olmayan iyimserliği yaygınlaştırmadan elbette umutlu olalım.
Enfeksiyon dalgalanmalarından korunmak için mutlak maske takalım ve fiziksel mesafeye dikkat edilmesi çok önemli, sosyal yaşama kademeli geçiş başlasa bile, bir anda eskisi gibi bir sosyal yaşama döneceğimiz anlamına gelmiyor.
Unutmayın ki virüs enfeksiyonu tedavisinde ”deterjan için, vücudunuza dezenfektan enjekte edin” diyen bir başkan ve benzeri tip insanlar dünya politikasına yön veriyorlar.
Ne yazık ki, insanoğlunun açgözlülüğü, sınırsız büyümeye dayanan küresel bir ekonomi, gezegenin ekosistem sınırlarının ihlali, doğanın yağmalanması salgının asıl nedenidir.
Siyaset ve strateji üretenlerin yeni gerçeğe göre hareket etmeleri gerekiyor. Günlük nutuk ve atışmaları bırakıp geleceğe dönük hamlelere bakmalıyız.