1960’lardan beri araştırmacılar, kalbimizin gücünü korumak ve arterlerimizi temiz tutmak için yapabileceklerimiz hakkında bizi bilgi bombardımanına tuttular.
Koleterolümüzü düşürmek, arterlerimizin tıkanmasını önlemek, kalp atış ritmimizin düzenliğini sağlamak için neler yememiz gerektiğini anlattılar.
Fakat ya beynimiz?
Beynimizin de yediklerimizden fazlasıyla etkilendiği bugün bilim insanları tarafından artık çok net olarak biliniyor. Ancak beyin hücrelerimizin, beynimizin her an nasıl çalıştığını ya da çalışmadığını belirleyen besinlere ve yediğimiz yiyeceklerin içindeki kimyasal maddeler karşısında, vücudumuzdaki diğer hücrelerden daha duyarlı olduğu çok az insan tarafından biliniyor.
Şüphesiz, beyin en değerli fiziksel varlığımız, bütün varoluşumuzun merkezi; zekamız, kişiliğimiz, insanlığımız, aklımız ve ruhumuz. Başarılı ve tatmin edici bir yaşam için maksimum düzeyde çalışan bir beyin kadar önemli bir şey yoktur. Bir beynin entelektüel, yaratıcı ve duygusal potansiyelini tam olarak kullanamamak, milyonlarca insanın yaşadığı ve hayatı boyunca içinde çıkamadığı kişisel bir trajedidir. Psikiyatrik hastalıklardan, besinler konusundaki bilgisizlikten ve erken yaşlanmadan dolayı bir insanın aklını yitirmesi, insanoğlu olarak saygınlığımıza vurulmuş en kötü darbedir. Bugüne kadar, besinlerin beyine etkisi üzerinde fazla durulmadı ve bu konu ile ilgilenilmedi,
Günümüz bilgi toplumunda beyin kesin bir şekilde fiziksel gücün yerini aldığı için, beyinin çalışmasına bilimsel olarak nasıl destek olunabileceği konusuna gösterilen ilgi artıyor. Beynimizin yaşam için temel kaynağımız, zekanın ise bugünümüzün ve geleceğimizin hazinesi olduğunun fark edilmeye başlanmasıyla birlikte, insanın beyninin gerektiği gibi çalışıp çalışmadığı konusunda duyulan endişe artıyor.
Ayrıca yaş ortalamasının yükselmesi de canlı bir beyin olmadan canlı bir vücuda sahip olmanın anlamsız olduğunun fark edilmesine yol açtı. Eğer harekete geçmezsek, hafıza ve beyin problemlerine sahip olan insan sayısının bir toplumsal sağlık kabusu haline geleceğini söylemek için kahin olmak gerekmiyor. Kısaca beyine, kalbe olduğu hatta ondan daha fazla dikkat etmeliyiz.
Nihai olarak, bilim insanları alınan ek maddelerin, beslenme şekillerinin ve yaşam tarzındaki diğer değişikliklerin beynin kimyasını nasıl değiştirdiklerini araştırdıkça ve gördükçe; Beyin besinler hakkında dünya çapında yapılan son araştırmaların odak noktası haline geliyor. Bulgular, beynin bütün yaşam boyunca en üst düzeyde çalışmasının nasıl sağlanacağını ortaya çıkarıyor; Bir cenin halindeyken beynin kapasitesini geliştirmekten, yaşımız ilerledikçe beynin çökmesini önlemeye, bu süreci tersine çevirmeye kadar.
Araştırmalar, doğru yiyecekler ya da bu yiyeceklerin içerdiği doğal nörokimyasallar, zihinsel yeterlilikleri artırabileceği, konsante olmaya yardımcı olabileceği, duyusal motor becerilerini etkileyebileceği, beynin motivasyonunu ve hafızayı güçlendirebileceklerini, stresi azaltabileceği, beynin yaşlanmasını önleyebilecekleri fikri artık günümüzde boş bir spekülasyon değildir.