Çiğ beslenme, bir beslenme şeklinden çok, bir yaşam felsefesi başka bir deyişle bir yaşam biçimidir. Çıkış kaynağı, insanların ateşi bulmadan önce uyguladıkları beslenme şekli gibi beslenmek ve öze dönmek olarak değerlendirilir. Temel düşünce şekli insanın kendini yeniden tanıması, vücudunun arındırılması olarak düşünülen çiğ beslenme; çiğ sebze, meyve, kuru yemişler ve yağlı tohumların tüketimine dayanır.
Çiğ beslenme tüketiminde besinler herhangi bir işlemden geçmediği için besin değeri kaybına uğramazlar. Dolayısıyla enzim ve vitamin değerleri maksimumda kalır. Yapılan çalışmalar beslenmemizde %75 ve daha fazla çiğ besin bulundurmanın daha fazla enerji verdiği, uyku kalitesini artırdığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, sinir sistemini ve nöronları olumlu etkilediği dolayısıyla daha sakin, mutlu, ve uyumlu bir ruh hali oluşturduğu, sindirim sistemini düzenlediği ve kilo kaybına yardımcı olduğu gösterilmiştir.
Uzmanlar ‘çiğ beslenen’ ve de ‘az yiyen’ kişilerin ‘sağlıklı ve uzun bir ömür sürme’ şansının daha yüksek olduğunu söylüyorlar. Yaşayan canlı besinler, güneşte büyümüş, içlerinde yaşam gücü ve yaşam enerjisi taşıyan pişmemiş çiğ sebze, meyve, yeşillik, bitkiler, filizlendirilmiş tahıl, tohum, kuru meyve ve kabuklu yemişlerden oluşan çiğ besinler hayat kaynağınızdır. En büyük teknoloji fotosentezdir. Güneş ışınları bu canlı besinlere yüksek elektron yükü iletir. Çiğ besinler gerçek yaşam gücü ve enerjisini taşırlar. İnsanlar bu çiğ besinleri yiyip özümsediğimizde yaşam gücü ve enerjisi bize geçer ve hücrelerimize hayat getirir.
Ne kadar çiğ, az ve doğru yemek yerseniz o kadar az toksik madde/serbest radikal, o kadar çok antioksidan/pas giderici enzim üretirsiniz. Az, öz ve çiğ beslenme bağışıklık sistemini güçlendirir. Kan insülin düzeyini, dolayısıyla şeker, ürik asit, trigliserid, kolesterol seviyelerini azaltıp kan basıncını dengeler.