HAMİLELİK, DOĞUM VE DOĞUM SONRASI YAŞANAN PSİKOLOJİK SORUNLAR

10 Mart 2021
İlk çağlarda insanlar hastalıkları doğaüstü güçlere bağlIyorlardı, animistik düşüncenin egemen olduğu ve korku verici olayları, sıkıntıları kendi içindeki yarattığı gizemci ve büyüsel düşünceleri doğa üstü zararlı ruhlarla açıklıyorlardı.. O zamanlar hastalıkları ve doğal yıkıcı güçleri kendi gücü ve teknoloji ile yenemeyince, kendi düşüncesinde bunların oluş biçimlerine ve bunlardan nasıl kurtulabileceğine, korunabileceğine ilişkin inançlar, kavramlar ve uygulamalar geliştirmişlerdir. Bunların kalıntıları, kimi izleri çağımızda da halen görülmektedir desek yanlış olmaz
Henüz okula gitmediğim çocukluk yıllarında babaannemin köylerinde yaşanmış
”Doğumdan sonra bir kadının cinlere karıştığını ve cinlerin kendisini gölden çağırdığını, kadının yürüyerek göle gittiğini ve göle kaybolduğunu ve bir daha dönmediğini” anlatmıştı.
Babaannemin bu anlatım hikayesinden o çocukluk ruh halimle çok etkilenmiştim.
Daha sonraki zamanlarda o anlatımı anladım ki, bu kadıncağızın doğum sonrası psikotik depresif bir rahatsızlık yaşadığı ve intihar ettiğidir. Bunların kalıntıları, kimi izleri günümüzde çağımızda da görülmektedir.
Halen doğum sonrası yaşanan bazı sorunları,”yel bastı”, ”cin çarptı” ya da ”nazar değdi” gibi kendinin ötesinde güçlere inanarak çözüm aramaya çalışanlar var.
Bir kadın için anne olmak çok önemli ve mutluluk veren bir olaydır. Aynı zamanda anne olmak bir kadın için yalnızca mutluluk dönemi değil, farklı bir yaşamın başladığı ve farklı sorumlulukların ve farklı ruhsal sorunlarında ortaya çıktığı da dönemdir. Hamilelik,doğum ve doğum sonrası dönemde  annede bir çok hormon ve biyolojik değişimin de olduğu dönemdir. Hamilelik, doğum süreci ve doğum sonrası dönemde annede meydana gelen fizyolojik değişikliklere psikolojik ve davranışsal değişiklikler de eşlik eder.
Yeni doğmuş bir bebeğe bakım verme, uyku düzeninde  bozulma, annenin yaşadığı ve yaşayacağı yorgunluk, hamilelik ve doğum sonrası günlük yaşamındaki rutin çok sayıda değişikliklerin olması, fiziksel görünümünün değişmesi, fiziksel ve cinsel olarak daha az çekici olduğu duygusu gibi streslerle baş etmek zorundadır.
*Tüm bunlara ilaveten kadın yaşamının en güzel dönemlerinden biri olarak da adlandırılan gebelik ve doğum sonrası dönem aynı, zamanda ruhsal bozuklukların gelişimi açısından dikkat edilmesi gereken bir dönemdir.
*Bu dönem anne için stresli ve zor olabilir. Hamilelik, doğum ve doğum sonrasında kaygı, depresyon ya da ağır psikotik bazı sorunları yaşayabileceği bir dönemdir.
*Doğum sonrası dönemde ortaya çıkan ruhsal hastalıklar annelik hüznü, doğum sonu depresyonu  ve doğum sonrası psikoz olmak üzere üç grupta ele alınmaktadır.
Doğum sonrasında ruhsal durum, gebelik ve doğum biyolojik ve hormonal değişikliklerin olduğu kadar, anne, bebek ve aile açısından uyum yapılması gereken yeni ve karmaşık bir dönemdir.
*Doğum sonrası depresyon, sadece annenin yaşadığı bir sorun değildir. Aynı zamanda bebeğin duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olan, tüm aileyi, özellikle evlilik yaşamını olumsuz etkileyen, toplumu ilgilendiren bir durumdur. Annede doğum sonrası yaşanan annenin ailesine karşı sevgisizlik ve bebeğine karşı zıt duyguların ortaya çıkmasına neden olması, çocuklarda bilişsel, davranışsal, sosyal ve psikolojik sorunların yanında büyüme gelişme geriliği gibi fiziksel sorunlara da yol açabildiği ve bazı evliliklerin üzerinde kalan etkisinden  yaşanan ruhsal sorunların.boşanma ile sonlandığı bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

DOĞUM SONRASI HÜZÜN

Annelik hüznü de diyebileceğimiz lohusa sendromu, doğum sonrası birkaç gün içinde başlayıp 7-10 gün içinde düzelir.
Doğum hüznü, yeni anneleri birçok açıdan etkileyebilen yaygın bir durumdur. Doğum hüznü, hormonal değişiklikler ve yeni annelik deneyimi ile ilişkilidir. Sinirlilik, gelecek için endişelenmek çoğunlukla yaygındır. Doğum hüznünde sinirlilik, konsantre olmada güçlük ve uyku problemleri, kaygı, endişe ve huzursuzluk, tepkisellikte artış sık görülür. Doğum hüznü, bebeğin doğumundan sonraki ilk birkaç gün, tipik olarak ilk 4 gün içinde gelişir ve birkaç haftada özellikle de ilk 2 hafta içinde hormonlar normal düzeyine dönünce geriler. Bebek sahibi olanlar bilir, bebekler yorucudurlar, az uyku ile yetinmek zorunda kalabilirsiniz. Az uyumayla ilişkili olarak sinirlilik, ağlama, şaşkınlık ve duygudurum dalgalanmaları görülebilir.Bunaltı, sıkıntı, sinirlilik, ağlama, çabuk sinirlenme, unutkanlık ve dikkat dağınıklığı şeklinde görülür. Lohusa sendromu kendiliğinden düzelir ve tedaviye genellikle gerek kalmaz.

Doğum sonrası hüzün, doğum sonrası depresyona göre oldukça fazla oranda görülmesine rağmen, daha hafif bir psikolojik durumdur. Doğum sonrası hüzün doğum sonrası ilk birkaç haftada yeni annelerin %50-85’ini etkiler. Doğum sonrası hüzün tedavi gerektirmeyen, hafif belirtilerle seyreden, genelde kendiliğinden iki hafta içinde gerileyen bir tablodur.

DOĞUM SONRASI DEPRESYON

Doğumdan sonraki ilk 2–4 haftada belirtileri ortaya çıkan ve 12. aya kadar devam edebilen,önemli psikiyatrik durumlardan biridir. Hastalık doğumu takip eden bir yıl içinde herhangi bir zaman diliminde ortaya çıkabilir, Bu dönemde kadınlarda görülen duygusal dalgalanmalar; depresif durum, normal sayılan hüzünlülük halinden, psikotik depresyona kadar giden bir gelişim gösterebilir. Doğum sonrası depresyon; doğumdan sonraki ilk yıl içinde herhangi bir zamanda başlayabilir bir duygu durum bozukluğu olup, postpartum yani doğum sonrası kadınların %10–15’inde görülür.
Doğum sonrası depresyon belirtileri:
Şiddetli hüzün, boşluk duygusu, duygusal küntlük ya da duyarsızlık,   Suçluluk duygusu, ilgi ve istek kaybı, intihar düşünceleri  aşırı yorgunluk hissi, enerji kaybı şeklinde yaygın bedensel yakınmalar,  Benliğini kaybetme duygusu, kendisini sanki gerçek değilmiş gibi algılaması,  Aile, arkadaş, sosyal çevreden ya da geçmişte kendine keyif veren etkinliklerden uzak durma,  Bebeğine zarar verme korkusu,  Konsantrasyon güçlüğü  yani  bir konuya ya da işe odaklanamama, anlatılanı anlayamama, öğrenilenleri ya da yaşananları hatırlayamama ve dalgınlıkla kendini gösteren ve içinde bulunduğunuz koşullara göre dönem dönem şiddetini arttırabilen zihinsel ve ruhsal bir süreçtir.
Bellek zayıflığı, güvensizlik  Psikomotor hareketlerde artış, yerinde duramama,  Uyku düzeninde bozukluk, uyuyamama ya da gece çok sık uyanma,  Bebekle ilgilenmek istememe, bebeğe zarar verme düşünceleri,
Doğum sonrası gelişen duygusal değişimlerin kesin nedeni  bilinmemekle birlikte ancak tedavisi mümkün olan rahatsızlıklardır.
Ülkemizde doğum sonrası birinci hafta ile 18. ay arasında yapılan çalışmalarda Postpartum depresyon prevalansının en az %6 ile en fazla %58 arasında olduğunu belirten araştırma sonuçları vardır. Dünya’da bu oran araştırmalarda kullanılan tanı yöntemine göre farklılık göstererek %3.5–63.3 arasında değişmektedir.
Postpartum yani doğum sonrası depresyonu doğum sonrası sadece annenin yaşadığı bir sorun değildir. Aynı zamanda bebeğin duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olan, tüm aileyi olumsuz etkileyen,toplumu ilgilendiren bir durumdur. Annede Postpartum depresyonun bulunması, annenin ailesine karşı sevgisizlik ve bebeğine karşı zıt duyguların ortaya çıkmasına neden olmakta, çocuklarda bilişsel, davranışsal, sosyal ve psikolojik sorunların yanında büyüme gelişme geriliği gibi fiziksel sorunlara da yol açabilmektedir.
Hamilelik sırasında yaşanan depresyon dünyada 10 kişiden 5’inde görülürken, doğum sonrası depresyon 10 annenin 1’inde görülür.
Prenatal denilen hamilelik öncesinde ve perinatal denilen hamilelik sırasında bazı duygu durumları doğum sonrasında bir depresyonun habercisi olabilir.
Doğum sonrası depresyona yol açan faktörler arasında, hormonal değişimler, evlilik durumu, istenmeyen hamilelikler, doğum ile ilgili korkular, ilk hamilelik olması, doğumla ilgili korkular, yaş, çocuk sayısı, kişilik, doğum öncesi dönemde yaşanan kaygı, depresyon, evlilikle ilgili sorunlar, annelik rolü için hazırlıksız olma, stres, yeterli sosyal desteğin olmaması, doğum sonrası dönemde yaşanan hüzün, doğumla birlikte yaşanan rol  tanımları, annelik rolüne adapte olamama ve bebek bakımının yarattığı psikososyal stresler sayılabilir.

Doğum sonrası gelişen duygusal değişimlerin kesin nedeni  bilinmemekle birlikte tedavisi mümkün olan rahatsızlıklardır.

DOĞUM SONRASI PSİKOZ

Şizofreni ve benzeri psikotik durumlar; kişinin gerçeği değerlendirme gerçeklik algısında bozulma, halüsinatuar/ varsanı yaşantı, hezeyanlar gibi pozitif semptomlar veya içe çekilme içe kapanma ile sosyal ilişkilerinde de azalma ile seyreden negatif semptomatoloji ile ortaya çıkmaktadır. presente olabilmektedir. Postpartum yani doğum sonrası psikoz her ne kadar psikotik tanı spekturumunda değerlendirilse de,çalışmalar lohusalık psikozunun duygudurum bozuklukları ile daha yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.. Postpartum psikozda psikotik belirtilerin başlangıcı genellikle doğumdan sonraki ilk 3 hafta içinde olur. Postpartum 3.-14. günler ise hastalığın en sık başladığı dönemdir.. Bazı olgularda ise, doğuma yakın dönemde başlayan hafif şiddette prodromal (hastalığın ilk belirtisi; ön belirtiler. prodrom) görülebilmektedir. Bu ilk belirtiler; sıklıkla uykusuzluk, irritabilite dediğimiz hafif uyarılara karşı aşırı tepki verme yeteneğidir ki gergin ve stres altında yaşayan kişilerde doğum sonrası..ve huzursuzluk gibi diğer postpartum psikopatolojilerde de olabilecek, patognomonik olmayan bir tablo vardır.
Postpartum psikoz olgularının hezeyanları ve halüsinatuar yaşantısı sıklıkla bebek ile ilgilidir. Anneler bebeğin öldüğüne, anomalili olarak sakat doğduğuna ilişkin inançları veya bebeğe zarar vermesini söyleyen sesler işitsel halüsinasyonları olabilmektedir. Bu belirtiler kümesi kişinin kendisine zarar verme veya bebeğe zarar verme ihtimalini arttırmaktadır. Kognitif bozulma (merkez sinir sisteminde zihinsel işlevlerin alt yapısı olan nöral sistemlerin,  tutulduğu patolojik süreçleri anlatır) ve deliryum benzeri belirtiler ise; mental konfüzyon, intruziv (zorlayıcı) ve bizar (bıkmış usanmış) düşüncelere karşı kararsız tutum, iyilik halini takip eden psikotik semptomlar şeklinde olabilmektedir.
Klinik olarak hastalar yorgunluk, uykusuzluk ve dinlenememe den yakınırlar. Ağlama, duygusal oynaklık dönemleri olabilir. Daha sonra şüphecilik, konfüzyon, dezorganize davranışlar, çocuksu.davranıştan, öngörülmeyen ajitasyona kadar değişebilen şekilde görülür.
Depersonalizasyon yani bireyin kendine yabancılaşma, kendinden kopma durumudur.  dezoryantasyon yani bugün. çevrenin ve kendinin farkında olmama.
duygu durumda artış veya şiddetli disfori, dağınıklık, mantıksız ifadeler, bebeğin sağlığı ile ilgili obsesif düşünceler ortaya çıkabilir. Sanrılar (hezeyan) tüm hastaların yaklaşık %50’sinde, varsanılar (halüsinasyon) ise %25’inde ortaya çıkabilir.Doğum sonrası psikozun doğum sonrası depresyondan ayırıcı tanısında; doğum sonrası depresyonun klinik tablosunda üzüntü ile birlikte annenin bebeği ile ilgili yetersizlik ve suçluluk duyguları ön plandadır, suisid düşüncesi doğum sonrası psikoza göre daha azdır. Doğum sonrası psikozda klinik tabloya hezeyanlar ve halüsinasyonlar hakimdir. Annenin bebeğine zarar verme düşünceleri olabilir.

Gebelik ve postpartum dönemde, başta endokrin sistem olmakla birlikte, tüm vücutta fizyolojik değişiklikler meydana gelmektedir. Özellikle vasküler ve hematopoetik sistemde meydana gelen değişimler, serebral venöz tromboz gibi organik psikotik tablolara neden olabilmektedir. Ayrıca Sydenham koresi, Wernicke ensefalopatisi, infektif deliryum (sepsis, ensefalit), epilepsi, hipopituitarizm, alkol yoksunluk sendromu,deliryum ve psikotik belirtilerin bir arada görülebileceği, postpartum dönemde oluşabilecek organik psikoz tabloları arasında yer almaktadır. Bu nedenle klinisyen olası organik etyoloji açısından allert olmalıdır.

DOĞUM SONRASI PSİKOZDA ETYOLOJİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

Lohusalık döneminde psikoza yatkınlığı olan olgularda, gebelik ve doğumun beraberinde getirdiği psikososyal stresörler, obstetrik komplikasyonlar, gece saatlerinde doğum yapma ya da doğum sürecinin uzamasından kaynaklanan uykusuzluk psikotik atağın oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Postpartum psikozun olası etyolojik faktörleri incelendiğinde, literatürde genellikle hormonal belirteçler üzerinde yoğunlaşılmaktadır.Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron hormon düzeylerinin doğumla birlikte ani düşmesi, tiroid hormon bozuklukları, flor eksikliğinin doğum sonrası depresyonda etkili olabileceği gözlemlenmiştir.  Hamilelik, doğum ve doğum sonrasında psikiyatrik bozuklukların ancak kadınların %10-15’inde gelişmesi, sosyal stres, kişiler arası ilişkiler sosyal destekle ilgili olabileceğini düşündürmektedir.

Doğum sonrası risk faktörleri; Geçmişte yaşanmış depresyon, bunaltı, kaygı bozuklukları, evlilikle ilgili sorunlar, ailede ruhsal hastalık öyküsü, istenmeyen ya da planlanmayan hamilelikler, annelik rolü için annenin hazırlıksız olması, ilk gebelik olması, doğum korkuları, anneye sosyal desteğin olmaması, hamilelik sürecinde evlilikte yaşanan sorunlar, istenmeyen hayat olayları, özellikle eşlerinde yeterli desteği alamayan kadınlarda doğum sonrası depresif  belirtilerin ortaya çıkma riski oldukça yüksektir.  Erken yaşta hamile kalan, özellikle buluğ çağının hemen sonrası kadınlarda risk %30 daha fazladır. Geçmişlerinde depresyon öyküsü olan kadınlarda doğum sonrası riski %25’tir.  Daha önceki hamileliğinde doğum sonrası depresyon yaşayan ve şimdi ise hüzün bulguları olan kadınlarda major depresyon gelişme riski %85’tir.Doğum sonrası yaşanan psikoloji sorunların farkında  olamayan, annenin yaşadığı annelik  hüznü, depresif duygu durumları çiftlerin problemi kendilerine has, kendilerinin başaramadıkları bir dönem olarak algılamaları ve doğum dönemi evlilikte yaşanan en zor dönemeçlerden biridir.Doğum sonrasında bir kadın alışılanın aksine çocuğu ile ilgili tuhaf davranışlar sergiliyorsa, bir anneden beklenen davranışlardan ziyade ihmal, bebeğe karşı hırçın ya da tuhaf davranışlar sergiliyorsa mutlaka doğum sonrası psikoz akla gelmelidir.  

İmmün tolerans nedeniyle, serum antikor düzeyleri önemli ölçüde azalır ve immünolojik etyoloji kaynaklı hastalıklarda iyilik hali gözlenir Kanıtlanmış etyolojik faktörler arasında, postpartum psikozu en fazla öngören durum (%25-57 olasılıkla), daha önceki gebeliklerinde geçirilen postpartum psikoz atağıdır. Ayrıca annenin medeni halinin bekar olması, ileri yaş, prenatal depresif epizod öyküsü, daha önce psikiyatrik tedavi alma ve ailede affektif psikoz hikayesi postpartum psikoz olasılığını arttırmaktadır
Olası Sonuçlara Bakış
Tedavi edilmeyen olgularda özkıyım (%5 oranında) tabloya eşlik etmektedir. Diğer önemli bir durum ise, etkili müdahale edilmediğinde oluşabilecek bebeği öldürme davranışıdır (%4 oranında). Bebeğe verilen hayati zararlar, infantisid (1 yaş altı bebeğin öldürülmesi) ve neonatasid (doğumdan sonraki ilk 24 saatte bebeğin öldürülmesi)’ dir (15).1980’ lerden bu yana postpartum psikoz vakaları,bu nedenle dava konusu olabilmektedir. Ayrıca bozulmuş anne–bebek bağlanması, infantın kötüye kullanımı ve infantın ihmali olası sonuçlar arasındadır.
Hastalığın uzun dönemli seyirde; postpartum psikotik atak geçiren olguların %72-88’ inde bipolar bozukluk veya şizoaffektif bozukluk tanısı konulurken,%12’si ise şizofreni tanısı nedeniyle takip edilmektedir Bipolar bozukluk tanısı ile takip edilen olguların retrospektif (geçmişe dönük) değerlendirmelerinde ise, %25-50 oranında postpartum doğum sonrası psikoz epizodu yaşadığı, şayet bu olguların ailelerinde de postpartum psikoz hikayesi varsa, riskin %74’ e kadar yükseldiği saptanmıştır.
Sonuç olarak; çalışmalar postpartum psikozun duygudurum bozuklukları ile yakından ilişkili olduğunu göstermiştir.

TEDAVİ

Postpartum psikoz tedavisinde en uygun yaklaşım olguların hospitalize edilerek tedavi edilmesidir. Pospartum psikozun tedavisinde; mood stabilizatörleri yani duygudurum düzenleyicileri, antipsikotikler, antidepresanlar, hormonoterapinin yanı sıra, β- blokerler ve EKT (elektrokonvülsif tedavi) tedavi seçenekleri arasında yer alır.

Hastalık doğumu izleyen ilk iki hafta içinde başlayabilir.
Erken dönem tedavisi oldukça önemlidir.
Belirtiler farkedilince en kısa sürede psikiyatri uzmanına başvurmak, medikal tedavinin başlaması, hastaneye yatış ve özellikle anne ve bebeğin güvenliğini sağlama öncelikli olmalıdır.

Sonuç olarak, postpartum psikoz nadir görülmesine rağmen, anne ve bebek için geri dönüşümsüz hayati sonuçlar doğurabilecek psikiyatrik acil bir durumdur. Tedavi için yapılacak müdahalenin olabildiğince hızlı bir şekilde yapılması ve olguların hospitalize edilmesi en uygun yaklaşımdır. Postpartum psikoz için riskli kişinin ya da grubun, gebelik ve lohusalık döneminde erken tespit edilip, takiplerinin sık aralıklarla yapılması ve bu riskli grubun yakınlarına psiko-eğitim verilmesi tedaviyi çok daha kolaylaştıracaktır.

error: