HAYATIMIZ VE SOSYAL MEDYA

6 Mart 2021

Sosyal medyanın hayatımızdaki yeri anlatılamaz, çünkü artık o kadar hayatlarımızın içinde ki.

Günlük yaşamımızda kimimiz birkaç saatini, kimimiz birkaç saatin de üstünde sosyal medyada Instagram hikayesi izlerken ya da Facebook gönderisi okurken harcıyor.

Peki sosyal medyada zamanımızın önemli bir kısmını harcarken ruh sağlığımızı, sosyal hayatlarımızı ve kültürel yapılarımızı nasıl etkiliyor?

Dünyada üç milyar insan, yani toplam nüfusun yüzde 40’ı sosyal medya kullanıyor. Araştırmalar günde ortalama iki saatimizi sosyal medyada geçirdiğimizi gösteriyor.

Bu ne demek? Bu her dakika yarım milyon tweet ve Snapchat fotoğrafı paylaşılması anlamına geliyor.

Demek ki sosyal medyanın yaşamımızda önemli bir yeri var.

Soru şu; sosyal medyada acaba sadece zamanımızı değil ruhsal sağlığımızı da mı feda ediyoruz?

Sosyal medya yeni bir olgu olduğu için bu konudaki araştırmalar yeterli değil, dolayısıyla yapılan araştırmalar da sınırlı. İnsanlar gündelik stres ve sıkıntılarından uzaklaşmak isteğince ilk durağı kaçınılmaz olarak sosyal medya oluyor. Ancak yapılan araştırmalar sosyal medyanın stresi gidermek yerine daha fazla strese yol açtığını söylüyor.

2014’te Avusturyalı bir grup araştırmacı 20 dakikalık Facebook kullanımının ardından kişilerin ruhsal durumunun inişe geçtiğini gözledi. Uzmanlar bunun nedenini insanların Facebooku zaman kaybı olarak görmelerine bağlıyor. Başka bir araştırma ise iyi veya kötü ruh halinin kişiler arasında sosyal medya üzerinden bulaşıcı hastalık gibi yayılabileceğini gösteriyor. Örneğin, kötü hava koşulları hakkında bir paylaşım görülünce kişinin ruh hali de buna bağlı olarak değişiyor.

İnsanlar doğası gereği geceleri karanlıkta geçirmeye ve uyumaya alışkın bir canlı varlıktır. Oysa artık gece gündüz durmadan elektronik cihazların yapay ışığına maruz kalıyoruz. Araştırmalar bunun vücutta uykuyu düzenleyen melatonin hormonunu engellediğini, özellikle akıllı telefon ve dizüstü bilgisayarların yaydığı mavi ışığın uykuya engel olduğunu ortaya koyuyor. 1700 kişi üzerinde yapılan başka bir araştırmada, uyku bozuklukları ile ekrandan yayılan mavi ışık arasında doğrudan bir ilişki olduğu saptandı. Kısaca pek çok yapılan yeni araştırmalar ruh sağlığı ve sosyal medya kullanımı arasındaki bağlantıya ışık tutuyor.

Farkında olmadığımız veya görmek istemediğimiz bir gerçeklik var, yeryüzünde milyonlarca insan elektronik cihazlarına umutsuzca bağımlı, onlarsız tek adım dahi atmıyor, elektronik cihazlara öylesine bağımlıdırlar ki, tuvalete bile onlarsız girmiyorlar. Tuvaletlerinde otururlarken bile tıklama yapmadan duramıyorlar. Sosyal medya teknolojisi sayesinde insanlar olarak kendinizi adeta bir fanusa sokabileceğiniz bir durum var. Sosyal medyanın çocukları, ergen gençleri bunalıma sürüklediği tartışılıyor.. Sınırlıda olsa akademik araştırmalar, sosyal medyayı yoğun kullanan özellikle gençler arasında stres, depresyon, özgüven eksikliği ve yalnızlık duygusu oluştuğuna ilişkin bilgiler yoğun şekilde tartışılıyor.. Sosyal medyanın oluşturduğu etkilerle, estetik ameliyatlar  gençler arasında o kadar popülerleşip yaygınlaştı ki, plastik cerrahlar yeni bir sendrom adı uydurdular. Snapchat dismorfofobi, adını buldular. Çünkü gençler filtreli özçekimlerine benzemek için daha iyi görünmek için estetik ameliyatları istiyorlar. Farklı merkezlerde yapılan araştırmalar ruh sağlığı ile sosyal medya arasındaki bağlantıya ışık tutuyor. Araştırmalar milyonlarca kişinin elektronik cihazlarına umutsuzca bağımlı yaşadığını gösteriyor..Aslında çevremizdeki günlük gözlemlerimizle her an buna şahit oluyoruz. Bakıyorsunuz, anne-baba iki çocuğuyla bir restoranda yemek yemek yemeye gelmişler bekliyorlar. Yemek beklenirken bu dört kişilik aile bireyleri kendi aralarında sohbet etsin ya da tartışsınlar beklenir değil mi?. Ama onlar artık öyle yapmıyorlar, her biri masanın bir köşesine geçmiş, her kişi kendi cep telefonlarıyla farklı farklı dünyalarda geziyorlar. California San Diego Üniversitesi ile Yale Üniversiteleri’nin araştırmasına göre ise çoğu arkadaşının paylaşımlarını ‘beğenen’ kullanıcıların akıl sağlığı daha kötüye gidiyor çünkü kendileri ile arkadaşları arasında olumsuz kıyaslamalar yapmaya başlıyorlar.Facebook’un 2011’e kadar kullanıcı artışından sorumlu biriminde başkan yardımcılığı yapan Chamath Palihapitiya Stanford Üniversitesi’nde

“Artık, toplumun işleyişini oluşturan dokuyu paramparça eden araçlar yarattığımız noktaya geldik” dedi.

Facebook’un eski patronu Sean Parker da geçen ayki açıklamasında, internet sitesini bağımlılık yaratacak şekilde tasarlayarak, şirketin ‘insan psikolojinin zayıflıklarından istifade edildiğini’ bildiğini söyledi. The Times gazetesinin haberine göre Facebook hafta sonu yayımladığı blog yazısında, bazı sosyal medya araçlarının insanları mutsuz ettiğine dair kanıtlar olduğunu kabul etti. Facebook, sosyal medyanın ruh sağlığına zarar verdiğini itiraf etti, ancak sağlığı korumanın yolunun da daha fazla paylaşımda bulunup daha fazla yorum yazmak olduğunu öne sürdü. Söz konusu bağımlılık riskini de en çok doğdukları andan itibaren yeni teknolojileri hayatının her alanında görmüş, yeni teknolojilerin yabancısı olmayan çocuklar ve gençler taşımaktadırla

Diğer yandan benzer kaygılar diğer platformlar için de dile getiriliyor.İngiltere’deki Kamu Sağlığı için Kraliyet Topluluğu, Instagram’ın gençlerin ruh sağlığı için en zararlı sosyal paylaşım sitesi olduğunu ifade etti.

Gençlerde ve ergenlerde depresyon, anksiyete ve kaygı sorunlarında.devasa bir artış var. Ve bu depresyon, anksiyete ve kaygı 2011-2013  yılları arasında pik yapmış.. Amerika’da yapılan bir araştırmada, Amerika’da 100 bin genç kız içinde kendini kestiği ya da kendine zarar verdiği için hastaneye yatırılanların yıllık ortalaması 2010, 2011 yıllarına kadar epey sabitti, stabil durumdaydı, sonra ama sonra çok artmaya başladı. Yaşı daha büyük kızlarda oran yüzde 62 oranında arttı. Ergenlik öncesi kızlarda yüzde 189, neredeyse üç misline çıktı. Daha da korkunç olanı, intiharda da aynı görüntü var, aynı artış var. Genç kızların yaşı 14-19’a çıktığında daha büyük genç kızlarda oran yüzyılın ilk on yılına kıyasla yüzde yetmiş artmış. Başta çok düşük oranla sahip olan ergenlik öncesi kızlarda yüzde 151 artmış.

Ve bu artışlar bize sosyal medyayı işaret ediyor. Çünkü 2010 yılından sonra sosyal medya cep telefonlarına girdi.1996’dan sonra doğan Z jenerasyonu ndaki çocuklar ortaokulda sosyal medyaya giren, tabi ki sosyal medya ile tanışan ilk kuşak çocuklardı.

Zamanlarını nasıl geçiriyorlar? Okuldan eve gelip cihazlarında takılıyorlar. Tüm kuşak, koca bir nesil daha kaygılı, daha kırılgan, daha depresif, Risk alma konusunda çok daha fazla zorlanıyorlar. Çok daha özgüvensizler. Ehliyet alma oranları giderek düşüyor. Biriyle çıkma, biriyle yemeğe çıkan veya herhangi bir romantik ilişki yaşayan veya romantik bir etkileşim yaşayanların sayısı hızla düşüyor. Bu bir kuşakta bir nesil için büyük bir değişimdir Unutmayın bunların her biri, bu hastane girişlerinin her birinde travma yaşayan, dehşet içinde bir aile var.
-”Çocuklarımıza ne oluyor” diyen aileler var.
-Bence gün gibi aşikar, Bu hizmetler insanları öldürüyor ve intihar etmelerine sebep oluyor.
Hiçbir ebeveyn ”Çocuklarım teknoloji tasarımcıları tarafından manipüle edilerek, yönlendirilerek, ödev yapamaz hale getirilerek ve kendilerini gerçekçi olmayan güzellik standartları koyarak büyüsün” demez. Bunu hiç kimse istemez.
Eskide bu konularda çocuklara yönelik korumalar vardı. Çocuklar cumartesi sabah cizgi film izlerken, pazar sabahı çizgi filmi izlerken, TV yayınları çocukları korumayı umursuyorduk. Yanlış bir program olduğunda hepimiz tepki gösteriyorduk.
”Bu yaştaki çocuklara bu bu şekilde bu tür reklam yapamazsınız” diyorduk. Ama şimdi çocuklar için YouTube’a baktığımızda dikkat ekonomisinin tüm payını yalayıp yuttuğunu görüyoruz..Dikkat ekonomisinin koca bir bölümünü ele geçirdiğini görüyoruz. Artık hepsi çocuklar için Youtube izliyor.Tüm o koruma ve düzenlemelerde gitti.
Yeni bir kuşağın ve koca bir neslin rahatsız, kararsız ve yalnız hissettiğinde de, şüphe veya korkuyla dolduğunda sorunlarla baş etme becerisini zayıflatan dijital bir emzik kullanmak üzere eğitiyor ve şartlıyoruz.

İşte bu sosyal medya platformlarını yeni adı; Gözetim Kapitalizmi.

Pek çok insan buna ”Gözetim kapitalizmi” diyor.
Çünkü bunlar iş modelleri reklamverene mümkün olduğunca başarı sağlamak üzerine kurulu olan büyük teknoloji şirketleri dir., Bu şirketlerin yaptığı şey herkesin ne yaptığını takip etmesinden kar elde eden bir kapitalizm. Bu yeni bir piyasa, daha önce olmayan bir piyasa, Sadece insanlara dair vadeli işlemler alıp satan bir piyasa, Tıpkı gıda maddesi, sığır eti veya petrol vadeli işlemleri alıp satan piyasalar gibi. Artık insanlarla vadeli işlem yapan piyasaları mız var ve bu pazarlarda bu piyasalarda dönen trilyonlarca dolar kazanıyorlar. Bu yüksek kazanç internet şirketlerini insanlık tarihinin en zengin şirketleri, en güçlü ve en etkin şirketleri haline getirdi. .
Google ve facebook gibi şirketler gelmiş geçmiş en varlıklı ve en başarılı şirketleri, nispeten az çalışanları var. Sadece içeri para akıtan dev şirketler.
Bu para nereden geliyor, bu gerçekten önemli bir soru?
Para Silikon vadileri şirketleri müşterilerini satıyor. Kullandığımız ürünlere para ödemediğimiz için, bu parayı reklam verenler ödüyor. Yani müşteri reklam verenlerdir. Satılan şey biz, yani satılan ürünüz.
Maalesef durum bu.
İnsanların bilmesini istedikleri şey, internette yaptıkları her şeyin görüldüğü, izlendiği, takip edildiği ve ölçüldüğüdür. Yaptığınız her hareket, her resim, her yazı dikkatlice izlenip kaydediliyor. Tam olarak hangi resme, kime ne süreyle baktığınız kaydediliyor.

Gözetim kapitalizmi dediğimiz sosyal medya; siyaseti ve kültürümüzü çoğumuzun hiçte fark etmediği kadar çok etkiliyor. Sıradan insanlar olarak çoğumuzun algılayamadığımız şekillerde  fazla etkiliyor. Terör örgütleri internetten takipci bulabiliyor, militan topluyorlar. Aynı şeyleri ırkçı gruplarda yapıyor

Teknoloji çok hızlı değişiyor, artık yepyeni uyum sağlamakta ayak uydurmakta zorlandığımız bir dünyada yaşıyoruz. Dijital çağın radikal bir şekilde tasavvur edemeyeceğimiz ilerleyişlerine şahit oluyoruz.. İnternet, bilgisayar, tabletler ve cep telefonları günlük yaşamımızda artık çok önemli bir yere sahip olduğu bir gerçektir.
Bugün küresel çapta cep telefonsuz, bilgisayarsız ve internetsiz bir yaşam düşünmek mümkün değildir. Kendi çağınla iletişim kurmak istiyorsan bunları kullanmak zorundasınız. Ama bu teknolojinin benim gibi insanların hayatıma 40’lı-50’li yaşlarda girdi, öğrenmeye çalışıyorum..
Aslında 20. yüzyılın başından başlayarak dünya değişmeye başladı. Kuantumla başladı, atom altı fizikle değişmeye başladı. Bugünkü tekniğin altındaki zihinsel devrim, o tekniğin arkasındaki zihin kuantum fiziği ile başladı.
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gittikçe hızlandığı ve teknolojinin aynı hızla günlük yaşamımıza içine girdiği düşünüldüğünde; cep telefonları, bilgisayarlar, tabletler ve sosyal medya gibi dijital teknolojilerinin yaşamımızdaki yerleri vazgeçilmez haline gelmiştir..
Bu sosyal medya platformları Facebook, Twitter, YouTube, İnstagram benzeri şirketler kurulduğunda bu durum beklenmiyordu.
Öyleyse sorun ne? Bir sorun var mı?

Varsa nedir?

-Artan eleştirilere rağmen, büyük teknoloji şirketleri büyümeye devam ediyor. her geçen daha da büyüyorlar.

Günümüzden geriye doğru dönüp baktığımızda bu araçların yarattığı platformlarda muhteşem şeyler yarattığı gerçeğini unutmak mümkün değil,  hayatlarımıza kattıkları katkılarını göz ardı edebilir miyiz? Hayır. Amerika’da, Almanya’da ya da Japonya’da yaşayan çocuğunuzla, akrabalarınızla görüntülü konuşabiliyorsunuz, herhangi bir bölgede oluşan doğal felaketlerden anında görüntülü haberdar olabiliyorsunuz. Bu platformlar sayesinde kayıp aile üyelerini buluşturdu. kayıp aile üyeleri bir araya geldi. Organ donörleri bağışçılarını bulundu. Bu platformlar sayesinde dünya çapında anlamlı, sistemsel değişimler yaşandı.

Geleneksel medyanın aksine bilgi akışının çift yönlü olduğu, habere ulaşmaya çalışan her vatandaşın aynı zamanda bir haber kaynağı da olduğu bu yeni medya düzeninin etkisi gün geçtikçe artmakta.

Son yıllarda “Arap Baharı”, “Wikileaks”, “Occupy the WallStreet” gibi birbirinden önemli ve dünya siyasi tarihine damga vuran olayların ortaya çıkmasında ve ortaya atılan iddiaların tüm dünyaya yayılmasında rol oynayan sosyal medya, siyasi olarakta artık birçok ülke yönetiminin gözünde iyi yönetilmesi gereken bir güç kaynağı. Siyaset ve sosyal medya etkisi

Doğru yönetemediğiniz zaman “Arap Baharı” adı altında Tunus, Libya, Mısır gibi ülkelerde olduğu gibi hükümetlerin devrilmesine kadar giden bir sürecin en büyük tetikleyicisi, yönetebileceğiniz zaman ise halka doğru zamanda ulaşıp, doğru bilgileri aracısız alınmasının sağlandığı bir sistem.

Gazete, radyo ve televizyon gibi geleneksel medya unsurları bundan 75 yıl öncesi için nasıl yeni iletişim araçları ise, yeni bir iletişim yöntemi olan sosyal medyanın iletişim araçları da Twitter, Facebook, Foursquare ve Youtube gibi servisler.

Yıllar önce ilk ortaya çıktığı zamanlarda, birçok kişi tarafından “şeytan aleti” olarak adlandırılan ve kullanılmak istenmeyen televizyonlar, günümüzde nasıl her evin değişmez bir parçası olduysa, bundan belki bir 10 yıl sonrada sosyal medyaya ait iletişim araçları gündelik yaşantımızın değişmeyecek parçası olacak.

Bunlar iyi gelişmeler idi.
Bunlar madalyonun bir yüzüydü.

İnsan düşünmeden edemiyor. Ya madalyonun diğer yüzü?

Bu medya şirketlerinde yöneticilik yapanlar diyorlar ki, ”Yayınladığımda kontrolümüzden çıkıyorlar. ve beklenenden farklı hale geliyorlar ve beklenenden farklı şekillerde kullanıyorlar.” diyorlar.

Giderek artan sahte haberler çoğalarak tüm toplumları tehdit ediyor. Sahte haberler dünya çapında tehdit oluşturuyor.

Yaşananlar bize şunu gösteriyor, aslına bakarsanız bilgi çağından dezenformasyon çağına geçtik..Günümüzde yaratılan araçlar toplumun işleyişinde yıpranmaya oluşan sosyal yapıyı bozmaya başlıyor.
Teknoloji sektöründe sorun ne? Ortaya yakınmalardan ve skandallardan oluşan bir kakfoni çıkıyor. Teknoloji bağımlılığı ve sahte haberlerle, kutuplaşma ile,seçim hileleriyle ilgili bir kakafoni yükseliyor.

Tüm bu sorunların altında yatan, hepsinin aynı anda gerçekleşmesine neden olan şey ne?

Pek çok kişi ”Google’ı sadece bir arama motoru, Facebook’u ”sadece arkadaşlarını, dostlarını ve onların fotoğraflarını gördüğü bir yer” diye düşünür. Ama farkında olmadıkları şey dikkatimizi çekmek için yarıştıklarını fark etmezler. Yani Facebook, Snapchat, Twitter, İnstagram ve YouTube gibi şirketlerin iş modeli sizi ekran başında tutmayı hedefler. Bu insanların dikkatini mümkün olduğunca çekmenin yolunu bulmak. Bu şirketlerin yapmak istedikleri en önemli ve tek şey; ekran başındaki sizlere ne kadar zaman harcatabilme düşüncesidir?
Bu platformlar bize hayatınızın ne kadarını verebilirsiniz diye çalışıyorlar.
Bu şirketlerin işleyişinin mekanizmasının özünü düşününce, internette bizlere bir yığın bedava ürün veriyorlar, internette bedava  sattıkları bir sürü ürün var.
Bunlar bizleri çok mu seviyor? Hayır. Günahlarını dahi vermezler.
Ama o zaman bunların bizlere sundukları bu ürünler bedava değiller, Ücretini reklam verenler ödüyor. Peki reklam verenler neden platformlara para ödüyorlar? Şirketler reklamlarını bize göstersin diye ödüyorlar. Yani ürün biziz. Reklamverene satılan ürün bizim dikkatimiz. Bu kadar basit.
Bu anlatımın, basite indirgenmiş hali, esas ürün ise davranış ve algılarımız daki o kademeli, hafif ve algılanamaz daki değişimdir. Ürün budur. Mümkün olan tek ürün budur. Masada ürün denebilecek başka bir şey yok. Para kazanacakları tek yer burası. Sosyal medya denen bu platformla hareketlerinizi, davranışlarınızı, kimliğinizi, düşünce tarzınızı ve düşüncelerinizi kim olduğunuzu değiştirmek. Bizlerde kademeli aşamalı bir değişim yaratarak, çok hafif çok yavaş bizler farkında olmadan değiştiriyorlar.. Birine ”Bana on milyon dolar ver de karşılığında dünyayı istediğin yöne doğru yüzde bir oranında kaydırayım” gibi bir şey. Dünyadan bahsediyoruz, dünya değişir, müthiş olur, inanılmaz olur ve bu değişim çok para da eder.
Sosyal medya şirketlerinin hayali budur. Bir reklam verdiğinde o reklamın başarılı olacağını garantilemek ister. Onların işi bu. Risksizlik satıyorlar. Kesinlik satıyorlar.
– İyi de bu iş bu kadar kolay mı?
Bu işten başarılı olmak için bu şirketlerin büyük ve muhteşem öngörüleriniz olmalı. Büyük öngörülerinden bir şartı var. Ellerinde çok fazla veri olmalı. İnsanların ne zaman yalnız, ne zaman özgüvensiz veya ne zaman depresif olduklarını biliyorlar. Eski sevgililerinizin fotoğraflarına ne zaman baktığınızı, gece geç saatlerde neler yaptıklarınızı kısaca her şeylerinizi biliyorlar. İçe dönük mü dışa mı dönük müsünüz, ne tür psikolojik sorunlarınız var, kişilik yapınız ne, alışkanlıklarınızın hepsini biliyorlar. Hakkımızda insanlık tarihinde hayal bile edilmemiş miktarda düşüneceğimizden çok daha fazla bilgiye sahiptirler.
Benzersiz bir şey bu. İşte böylesine sürekli biriken bu veriler, neredeyse hiç denetimi olmayan bu sistemlere aktarılıyor.ve ne yapacağımıza, kim olduğumuza dair giderek iyileşen tahminler yapılıyor.

Ve sonuçta daha iyi öngörülerde bulunuyorlar. Peki bu verilerle ne yapıyorlar?

Bu verilerle hareketlerimizi öğrenen modeller oluşturuyorlar. Bu verilerle düşüncelerinizi öngören modeller oluşturuyorlar. En iyi modeli yaratan da kazanıyor. Her tıklama, beğenilen her video bunların her biri daha doğru bir model kurma amaçlı kullanılıyor. Ve bu verilerle hatasız model elde ediliyor.

-Modeli elde ettiğinizde ne oluyor? Bu modeli bir kez elde ettiğinizde, modeli yarattığımızda kişinin yapacakları tahmin edilebilir oluyorsunuz..

Dünya çapında artık öyle bir nesil yaratıldı ki, kolayca manipüle edilen bir dünyada, giderek büyüyen koca küresel bir nesil yaratıldı. Yapılan her şeyin merkezine aldatma ve hile konuldu

Yeterince gelişmiş her yeni teknoloji sihirden farksızdır. Yapılmak istenen yada yapılan şey, insanların bilinçaltına kişinin düşüncelerini, davranışlarını fark ettirmeden kişiyi manipüle etmek. .

Yeni bir kuşağın ve koca bir neslin rahatsız, kararsız ve yalnız hissettiğinde de, şüphe veya korkuyla dolduğunda sorunlarla baş etme becerisini zayıflatan dijital bir emzik kullanmak üzere eğitiyor ve şartlıyoruz.
Photoshop’da ekranın arkasında binlerce mühendis bildirimleri, dostlarınızı, yapay zeka kullanarak sizin neyin bağımlı hale getirip manipüle edeceğini tahmin etmiyordu. Reklamcıların 60 bin farklı metin veya rengi test ederek manipüle edeceğini bulmak için, zihninizin manipüle etmenin en iyi yolu bulmasına izin vermiyordu. Bu tümüyle yeni bir güç ve etkili bir güç.

Teknoloji şirketlerin çoğunda üç ana hedef vardır. Öncelikle kaydırmaya devam. kullanımınızı artırmak için bir katılım hedefi ve olabildiğince çok arkadaşınızı davet etmeniz büyüme hedefi. Birde reklam hedefi, ve reklamlardan mümkün olduğunca çok para kazanmak.

Sihirbazlar dünyanın ilk nöro-psikiyatrları ya da psikologları gibidirler. İnsan zihninin nasıl çalıştığını onlar çok iyi anlamışlardır. Sihirbazlık yaparken insanlar üzerinden nasıl bir etki yaratacaklarını pek çok zamanlı şeyi test yapıyorlar. Sihirbazlar zihnimizin farkında olmadığımız kısımlarını biliyorlar ve insan psikolojisinden anlıyorlar. İnsan beyninin, insan bilincinin bu zaaflarını kullanarak ilizyonlarını bu şekilde yaparlar.. Doktorlar, avukatlar, nükleer füzeyi yapan mühendisler ya da sıradan insanlar zihinlerinin ne kadar savunmasız olduğunu bilmezler. Bu ayrı bir disiplindir. Tüm insanlarda geçerli bir disiplin. illüzyon bir sahne sanatıdır ve illüzyonistler hiçbir zaman doğaüstü güçleri olduğunu savunmazlar. Belli bir çalışma ile elde edilmiş el çabukluğu (ki bazen yılların deneyimi gerekebiliyor) veya illüzyonistlere özel malzemeleri kendi becerileri ile kullanıp bunları sergilerler. Bu açıdan bakınca sosyal medya teknolojilerinin de yaptıkları çok farklı değil. Psikolojide insanları ikna etmekle ilgili bildiğimiz her şeyi nasıl kullanabiliriz?

Sorun bunu teknolojiye nasıl aktarabildikleridir. Bunu ikna teknolojisi teknikleriyle yapıyorlar.
İkna teknolojisi birinin davranışlarını değiştirmek için özellikle uğraşan tasarımdır.. Bir hareket yapmalarını parmaklarını böyle kaldırmalarını sağlamak. Buna psikolojide ”aralıklı olumlu pekiştirme” denir. Bir şeyin alacağınızı  ne zaman alacağınızı bilmezsiniz.Ürünü bilinçli kullanmanız yetmez. Beyin sapının, bilinçaltının derinliklerine inip oraya daha derin düzeyde bilinçaltına programlanmış, bilinçsiz bir alışkanlık yerleştirmekte ve bu şekilde daha derin bir düzeyde programlaşmış olursunuz. Ve farkında olmazsınız, fark etmezsiniz bile. Onu masa üstünde her görüşünüzde bakarsınız ve elinize aldığınızda bilirsiniz ki sizin için bir şey, size sunacağı bir şey var. Onu görmek için kumar makinesine oturursunuz. Bu tesadüf değil. Tasarım tekniğidir. Bir diğer örnek fotoğraf etiketleme dir.

Burada köklü bir insani özellikten faydalanıyorlar. ”Büyüme korsanlığı” adı verilen bir alan ve disiplin var..Facebook, Dropbox, Airbnb, İnstagram, Reddit veTwitter gibi yeni nesil .megabrand lar geleneksel pazarlama için Basın bültenleri, TV reklamları, reklam panoları yok. Bunun yerine dev pazarlama bütçelerine karşı daha fazla insana ulaşmak için yeni bir strateji geliştirdiler Büyümeyi hızlandırmak için insan psikolojisinden faydalanan bir mühendis ekibi var. Daha çok üye ve daha çok katılım sağlayıp daha çok insan davet ettirebiliyorlar.

Tüm testlerden ve tüm tekrarlardan sonra önemli bir şey fark ediyorlar; O en önemli şey şuydu. Her kişiye on günde yedi arkadaş bul. Hepsi bu kadar.
Kullanıcılar üzerinde sürekli olarak minik deneyler, zaman içinde bu testleri sürekli yaparak zamanla kullanıcılara yapmanızı istediğiniz şeyi yaptırmanın en ideal yolu geliştiriyorlar.
Bu açıkça manipülasyon.

Hiç şüphesiz doğru kullanılması halinde hayatı oldukça kolaylaştırması söz konusu iken, doğru bir çerçeve içerisinde kullanılmadığı takdirde bağımlılık olabilecek bir risk barındırmaktadır. Söz konusu bağımlılık riskini de en çok doğdukları andan itibaren yeni teknolojileri hayatının her alanında görmüş, yeni teknolojilerin yabancısı olmayan çocuklar ve gençler taşımaktadırlar.

Online diye bir şeyin olmadığı, en gelişmiş iletişim ve en iyi teknolojik aletin pilli radyo ve gramofonun olduğu zamanlarda dünyaya gelmiş, siyah beyaz televizyonlardan renkli televizyonlara geçiş evrimini yaşamış geçen yüzyılın yaşayan insanları olan bizler için bugün kullanılan teknolojilerin primitif nüveleri diyebileceğimiz teknolojiler vardı. Örneğin, 20. yüzyılın başında okkalı mürekkep divit kalem vardı. Sonraki yıllarda okkalı divit kalem; kalem, dolma kalem, tükenmez kaleme vardı. Klavyelerden önce cak cak ses çıkaran daktiloları bilen yeni nesil var mı?

Yeni nesil çocuklarımız, bizden farklı dijital teknolojik bir ortamda doğdular, dijital teknoloji kaçınılmaz olarak çocukların yaşamlarının doğal bir parçasıdır. Dijital  teknoloji ve online sistemin bir önceki nesil olan biz anne, baba ve dedeler için, içinde yaşadığımız zamanlar yepyeni bir dünya, Dijital teknoloji  bizim hayatlarımızın doğal bir parçası değildi. Oysa bizim çocuklarımız bizden farklı olarak bir dünyaya dijital bir ortama geldiler, dolayısıyla onlar dijital bir çocukluk dijital bir gençlik yaşıyorlar. Ama burada farklı bir durum var. Teknik gelişmeler ve değişimler çok yavaş ve uzun yıllara yayıldı. Evrimleşme ve sosyalleşme birden bire olmadı. Evrimleşme ve sosyalleşme ile birlikte kabilemizdeki diğer insanların bizim ile ilgili ne düşündüklerini bizim hakkımızda iyi düşünüp düşünmediklerini önemseyerek geliştik ve evrimleştik. Çünkü sosyal ilişkilerimiz, köyümüz, kasabamız ve hatta şehir hayatlarımız için bu önemli,  Oysa bugün yaşandığı ve megabrand larda olduğu gibi insanlar 10 binlerce kişinin bizi beğenmesi üzerine biz evrimleşmedik. Sosyal medyadan beş dakikada bir bizi beğenmesi üzerine toplumsal onay alması üzerine evrimleşmedik.. Biz kesinlikle bu deneyime uygun değiliz.
Çünkü bu platformlarda hayatlarımızı mükemmeliyet algısı etrafına kuruyoruz, çünkü bu kısa süreli sinyallerle, kalplerle, beğenilerle ödül istiyoruz ve ödül alıyoruz. Ama farkında olmadığımız şey ise, bunlar aslında kısa süren, sahte ve kırılgan bir popülariteden öteye geçmiyor. Ve itiraf edelim ki, sonuçta sizi eskisine kıyasla daha boş, kendinizi daha terk edilmiş ve daha hissiz bırakacaktır..
Çünkü bu megabrandlar yaşananlar sonrasında yaşananlar sizi kısır ve korkunç bir döngüye sokuyor.. Ve ”o hissi geri almak için ne yapmalıyım?” diyorsunuz. Her an bu duygu bana tekrar lazım diye düşünüyorsunuz. Bunun iki milyar insan tarafından yaşandığını düşünün. ve sonra başkalarının algılarına ne tepki verdiklerini düşünün. Gerçekten çok fena, çok kötü.
Facebook ”devasa ölçekli bulaşma deneyleri” adını verdikleri deneyleri yaptılar. Facebook sayfalarında subliminal mesajlar kullanarak seçimlerde daha fazla insanın oy kullanması için bilinçaltındaki yapıyı nasıl kullanabiliriz diye. Ve bunu gerçekten keşfettiler. Vardıkları sonuçlardan biri de kullanıcının gerçek dünyadaki davranış ve duygularını ona farkettirmeden nasıl etkileyebilecek lerini öğrendiler. Hemde kullanıcılar bunun farkına varmadan, kullanıcının hiç haberi olmadan.. Yaptıkları deneylerle sonuçta hepimiz bir kobay faresi gibi. Yani hepimiz kobayız. Yaptıkları deneylerle niyetleri bizim faydalanmamız değil, onlar daha çok daha çok para kazansınlar diye zombi gibi ekrana bakalım istiyorlar. İşin özü bu ve bu kadar basit. Yapılan şey kullanıcılar üzerinde sürekli olarak minik deneyler yapmak, zaman içinde bu testleri sürekli yaparak zamanla siz kullanıcılara yapmanızı istedikleri şeyi yaptırmanın en ideal yolunu geliştirmek istiyorlar. Bu da açıkça manipülasyondur. Bunlar bunu yaparken insan psikolojisindeki bir zaaftan faydalanarak yapıyorlar. Tersine mühendislikle yapay zeka motorların neye tepki verdiğinizi belirlemek için, siz bu yapay zeka motorlarını kendinize çeviriyorsunuz. Sizi  en hızlı olarak nasıl manipüle edeceklerini psikolojik açıdan anlayıp dopamin salgılatmak istiyorlar. Bunu tüm sosyal medya Facebook, Twitter, instagram, Whatsapp, Snapchat hepsi yaptı ve yapıyorlar. Genel olarak çocuklar internet oyunları bağımlısı, kadınlar alışveriş sitelerine düşkün, erkekler kumar ve bahis sitelerine meraklı, kimi kadın ve erkek chat yapmayı tercih ediyor, içlerinde önemli bir bölümünü de bilgi bağımlıları oluşturuyor. Bütün gün önünde bilgisayar ekranı açık olan insanlar kendilerine lazım olmayan sitelere giriyor. Bir yerden sonra kendilerini internetten. oyunlardan, chat yapmaktan alamıyorlar.
Tüm bağımlılıklar birbirine benzerler. Alkol’de, esrar’da, eroinde de durum böyledir. Bir noktadan sonra hasta kendini engelleyemez.  Hepimiz çocuklarımız için kaygılanıyoruz.Çocuğunuz varsa onlar için endişeleniyoruz. Mümkün olduğunca sahip olduğunuz tüm tecrübe ve donanımımı çocuklarınıza paylaşıyorsunuz. Bende böyle davranıyorum. Çocuklarımın telefon ve bilgisayarla geçirdikleri ve harcadıkları  zaman konusunda onlarla sürekli tartışıyorum. Mesele şu sosyal medya bir uyuşturucu, Peki nasıl bir uyuşturucu? Çünkü biyolojik olarak insanlarla bağlantı. Sosyal varlıklarız, diğer insanlarla  iletişim kurma zorunluluğumuz var. İşte kurduğumuz bağlantılar ödül sisteminde doğrudan dopamin salınımına neden oluyor. Bir araya gelmek, topluluk halinde yaşamak, eş bulmak ve türümüzü yaymak için oluşmuş bu sistemin ardında milyonlarca yıllık insanlık evrimi var. Bu sebeple sosyal medya gibi, insanlar arası bağları optimize eden bir aracın mutlaka bağımlılık yapma gibi bir potansiyeli vardır. Bu bağımlılık hiçbir şekilde şüphe götürmez bir durumdur. Bu teknoloji ürünleri çocukları koruyup eğitmek isteyen çocuklara karşın, çocuk psikologları tarafından tasarlandı, size bir video veya filtreli fotoğraf çektirmek çok başarılı olan algoritmaları yaratmak üzerine tasarladılar. Mesele sadece dikkatlerini nereye vereceklerini kontrol etmekle kalmıyor. Özellikle sosyal medya bilinçaltının derinliklerine kadar inmeye başlarsa, sonuçta çocukların kendilerine olan özgüvenlerini, özdeğerlerini ve kimlik aldısını ele geçiriyor..
Bu belirtiler kişinin internet kullanımını kontrol edememesi ile başlıyor.  Geç vakitlere kadar internetin başından kalkamadığı için ertesi gün işte veya okulda performansı düşüyor. İş yapamıyor, uykusunu alamıyor. Aklı devamlı internet’de
”evden dışarı çıkmaz oldum, sürekli internete girmek istiyorum”
Bir grup ergen oyunlarını bırakmamak için okula gitmek istemiyorlar. Anne ve babalar ” çocuğumuzu bilgisayarın başından alamıyoruz ” şeklindeki şikayetlerle geliyorlar.
Oysa ortada teknolojiye bağlı bir bir bağımlılık sorunu var ve konuda yeterli bilgiye sahip değiliz.

İnsanlık tarihine bakınız; İlk insanlar bıçağı keşf ettiklerinde teknolojik bir aleti. Bıçağı mutfakta hem iyi amaçla ve istenirse yaralama öldürme kötü amaçlı da kullanabilirsiniz. Nükleer enerjiyi sanayide, aydınlatmada kullanabilirsiniz atom bombası yaparak kitleleri imhada kullanabilirsiniz. İlk bisiklet icat edildiğinde kimse sinirlenmemişti. Değil mi? Herkes bisiklete bindi diye kimse ”Aman tanrım toplumu mahvettik, bisikletler insanların yaşamlarını etkiliyor, çocukları hayattan koparıyor, demokrasiyi mahvediyorlar, demokrasinin yapısını bozuyor, gerçeği ayırt edemiyoruz.artık.” Diye kimse bir şey demedi. Eğer birşey araçsa, sadece orada durup sabırla bekler. Eğer birşey araç değilse sizden bir şeyler tister, sizden talepleri olur, sizi ayartır, yönlendirir, sizden bir şeyler ister, Günümüzde araç tabanlı teknolojik ortamdan bağımlılığa, manipülasyon bazlı teknolojiye geçmiş bulunuyoruz. Değişen işte bu. Sosyal medya sadece kullanılmayı bekleyen bir araç değil. Kendi hedefleri var ve psikolojimizi kullanarak bu hedeflere ulaşma yöntemleri var.

İnsanların bağımlı olması veya etkilenme potansiyeli ile oynama yöntemi bu kez farklı olabilir, muhtemelen de farklıdırlar. Matbaa ve gazeteler çıktığı zamanda farklıydılar, televizyon ilk çıktığı zamanda farklıydı. Bugün yaşadığımız ve tanık olduğumuz çok farklı bir şey yeni bir aşama.
Genel olarak var olan bir algılama var; ”Adapte olmalıyız, diğer her şeyde olduğu gibi, buna uyum sağlayacağız, bu cihazlarla da nasıl yaşayacağımızı öğreneceğiz, tıpkı diğer her şeyde yaşamayı öğrendiğimiz gibi”. Ama  bu azınlığın atladığı bir şey var, burada yepyeni bir şey var.
-Tüm bunların belkide en tehlikeli parçası katlanarak gelişen bir teknoloji üzerine kurulu olmaları, teknoloji ile destekleniyor olmaları.
Kabaca 1960’lardan günümüze dek olan dönemi incelediğimizde işlem gücü yaklaşık bir trilyon katına çıktı. Daha önce hiçbir şey bu hızla gelişmemişti. Örneğin arabalar aşağı yukarı iki kat hızlandı. Bunun dışında diğer her şeyde önemsiz miktarlarda değişti., Belki de en önemlisi, insan fizyolojisi, fizyolojimiz, beyinlerimiz neredeyse hiç evrim geçirmedi..
Görünen o ki yaşanan bu süreçte insanlarda zihinsel, bedensel ve fiziksel açıdan temelden esaslı bir değişim olmayacak, bir değişim yaşanmayacak.
Evet kim bilebilir ki; Gelecekte genetik mühendisliğiyle yeni insanlar geliştirebiliriz. Ama gerçekci bakarsak milyon yaşında evrimleşmiş bir donanımın bir beynin içinde yaşıyoruz.
Buna karşın bir de bir ekran var, ekranın karşı tarafında, bu ekranın arkasında hedefleri sizin amaçlarınızdan farklı düşünen sizi manipüle etmek isteyen binlerce mühendis ve süper bilgisayarlar var.
– Peki bu oyunda kim kazanacak?
-Kim?
Yapay zekayı düşündüğünüzde, yapay zekanın dünyanın sonunu getireceğini düşündüğümüzde farklı şeyler gelir. Oysa insanların atladığı şey, insanların gözden kaçırdığı şey günümüzde dünyayı zaten yapay  zekanın yönetiyor olması.
-Yapay zekadan bahsetmek bile bir metafordur. Google gibi şirketlerde sadece ama sadece devasa odalar var. Bu devasa odaların kimi yer altında, kimi su altında yer alıyor ve bilgisayarlarla doludurlar. Bu odalarda gözün alabildiğine uzanan bilgisayarlar tonlarca bilgisayarlarla vardır. Bu bigisayarlar birbirleriyle derinden bağlantılıdırlar. Son derece karmaşık programlar çalıştırıp, sürekli veri alışverişinde bulunuyorlar.
Bilgisayarlarda algoritmalar dediğimiz şey kodlara gömülü fikirlerdir ve bu kesinlikle algoritmalar objektif değildir. Algoritmalar bir tür başarı tanımına göre optimize edilmişlerdir. Yani ticari bir şirketin algoritmayı yazarken kullanacağı başarı ölçütü ticari çıkarları içindir. Bu da ne olabilir? Genellikle kardır.
-Bilgisayara  hedef olarak ”Bu sonucu istiyorum” dersiniz. Ve bilgisayar bunu nasıl yapacağını bulur.
”Makine öğrenimi” terimi buna denir. Yani doğru paylaşımları doğru sırada seçmeyi her gün biraz daha öğrenir ve sizin ürünle daha fazla vakit geçirmenizi sağlar.
-Algoritmanın kendine ait kendine özgü bir zihinleri vardır, insan yazmış olsa da öyle bir şekilde yazılmıştır ki siz makineyi  yarattıktan sonra makine sanki kendini değiştirebilen bir makine inşa edilmiştir.
”Yapay zekayla şeytanı çağırıyoruz” diyor Elon Musk.
-İnsan kadar zeki bir yapay zeka yaptığınızı düşünelim. Ama makine insan zekasının yapamayacağı bir şeyi yapabilir, yani kendini baştan yazabilir. Kodunu geliştirip kendini yeni baştan yaratabilir. Bu yapay zeka kodunu tekrar yazar, kendini yüzde beş daha zeki yapar. Artık kendini tekrar yazma konusunda da %5 daha iyidir. Kendini tekrar yazar. bu sefer daha zeki ve daha hızlıdır. Gücü katlanarak artar. Bir bakmışsınız ki, Bu şey ilk halinden bin kat daha zeki olmuş. Gezegendeki en zeki varlık olmuş.
Bugün pek çok zeki insan bunun ergeç olacağını biliyor.
-Bu şirketlerde Facebook’ta Twitter’de ve diğerleri gibi şirketlerde bu sistemlerin nasıl çalıştığını bilen bir avuç insan vardır en fazla anlayan bir avuç insan var. Onlar bile belirli içeriklerle neler olabileceğini tam olarak neler olabileceğini tam olarak anlayamazlar. Yani insanlar olarak bu sistemler üzerindeki kontrolü neredeyse kaybettik. Çünkü neyi göreceğimizi bu sistemler kontrol ediyor. Bizden ziyade onlar bizi kontrol ediyorlar. İşte yapay zeka budur.

Konuşma gerçekleştirmek için programları programlanmış cevaplar kullanırlar. Ama öyle bilgisayarlar varki bilişsel mimarlık kullanır. Örneğin beynin yapısını taklit eden bir bilgisayar tasarım metodu gibi. Hatalarını öğrenir ve düzeltir, kendi kodunu tekrar yazar. Kendi kodunu tekrar tekrar yazar. Buradaki amaç tam anlamıyla interaktif bir şey yaratmak.

Bir düşünseniz Facebook’tasınız hakkınızdaki sizinle ilgili her şeyi bilen bir sonraki hamlede  ne yapacağınızı tahmin edebilen bu yapay zekaya karşı etkin bir şekilde oynuyorsunuz bu adil bir oyun değil. Hepimiz teknolojinin insan becerilerini ve zekasını alt edeceği o anı bekliyoruz.
Ne zaman tekilliği aşıp, işimizi elimizden alıp bizden zeki olacak?
Ancak teknoloji bunun çok daha öncesinde insanın zaaflarını aşıp onu alt ediyor. Bağımlılığın, kutuplaşmanın, radikalleşmenin, zulümleşmenin, değer boşalmasının, her şeyin kökeninde bu noktanın geçilmesi yatıyor.
Bu insan doğasının yenilmesi ve insanlığın şah mat olması demektir. Birbirine çok yakın olan neredeyse tıpatıp aynı arkadaşlara sahip olan iki arkadaş bile ”Facebook’taki YouTube’daki haber akışına baktığınızda aynı güncellemeleri göreceğim” diye düşünür ama hiçte öyle olmaz. Bizler bize sunulan dünyayı gerçek kabul ederiz. Zamanla herkes sizinle aynı fikirde olduğunu sanırsınız. Sizinle aynı fikirde olduğuna dair sahte bir fikir geliştirirsiniz. Çünkü haber kaynağınızdaki herkes sizin gibi davranıyor. Bir kere bu duruma geldiğinizde, bir kere o noktaya gelince de, tıpkı bir sihirbazın sizi manipüle etmesi gibi kolayca manipüle edilebilirsiniz. Benzerlerinizle bir araya geliyorsunuz.

Sihirbazlar size ”Bir kağıt seç” diye numara yapar. Ama istediği kağıdı seçtirmek için sizi oyuna getirdiğini fark etmezsiniz. Bir düzen kurmuştur, sonunda istediği kartı seçersiniz. Facebook da böyle işler. Kenarda durup ”Arkadaşlarınızı seçin, takip ettiğiniz bağlantıları seç” der. Ama bu safsatadır, Aynı sihirbaz gibi, Facebook haber akışını, haber kaynağınızın kontrolünü yönetiyor.

-Hepimiz farklı bir dizi bilgi üzerinde ilerliyoruz, gerçeklerle hareket ediyoruz. Bu durum büyük boyutları olan, bu geniş çaplı yaşandığında kendimize yarattığımız dünya görüşüyle çelişen bilgileri artık dikkate alamaz, hatta anlayamazsınız, hatta tüketemezsiniz. Yani aslında nesnel, yapıcı bireyler olmaktan çıkarız.
-Sonra diğer tarafa baktığınız zaman şöyle düşünürsünüz ”Bu insanlar nasıl bu kadar aptal olabilir” diye düşünürsünüz. ”Sürekli karşıma çıkan bütün şu bilgilere bak, nasıl aynı bilgiyi görmez?”.
Bunun cevabı şu ki, ”sizinle aynı bilgileri görmüyorlar ki” Gözlerini aç yalandan kaç!
-ABD’de Pew araştırma merkezinin 10 bin Amerikalıyla yaptığı ankete göre toplum daha da bölünmüş durumda. Kişisel ve siyasi kutuplaşma son 20 yılda hiç olmadığı kadar yüksek, hiç olmadığı kadar bölündüğünü ortaya koyuyor. Cumhuriyetçilerin üçte biri Demokrat partinin ülke için ulus için tehdit olduğunu söylerken, Demokratların dörte biri Cumhuriyetçiler için aynısını diyor.
-Siyasi kutuplaşma çerçevesinde tartıştığımız sorunların pek çoğu kablolu televizyonlarda da bolca mevcut. Sosyal medyada da tıpatıp aynı sorun var, aynı soruna sahip. Çünkü iş modelleri gereği genel olarak dikkatimizi reklamverenlere satıyor. Ve internet ise bunun yeni ve daha etkin bir yolu.
-Sosyal Medya platformlarında algoritmalarında insanı kaygılandıran algoritmaların toplumda kutuplaşmayı artırması, ama izleme süresi açısından bakıldığında bu kutuplaşma insanları çevrimiçi  tutmakta son derece daha etkili.
Sorun ne düşündüğünüz, hangi politik yapıda olduğunuz ya da kime oy vereceğiniz değil, mesele toplumda kaos ve bölünme yaratmaktır.. Yapmak istedikleri şey artık birbirlerini duyamayan, birbirlerini anlamayan, birbirlerine güvenmeyen iki taraf yaratmaktır. Bu sistemi en çok parayı verene satmak istiyoruz muyuz? Demokrasinin satışa çıkarılmasını, istenen zihne erişilmesini belli bir kitleye, özel bir topluluğa yalan söyleyip kültür savaşlarının yaratılmasını kültür savaşlarını çıkarılmasını ister misiniz?
-Bunu istiyor muyuz?
-Herkes kendi gerçeğini yaratırsa uzlaşmaya ve insanların bir araya gelmesine gerek kalmaz. Hatta insanların etkileşime geçmesine gerek yoktur. Gerçekliğe dair ortak bir gerçeklik anlayında buluşmalıyız.Yoksa ülke olamayız..
Artık bilinen bir gerçek var, teknoloji endüstrisindeki kişiler dünyadaki her toplumun dengesini ve dokusunu bozacak araçlara sahiptir.. Dünya üzerinde her yerde aynı anda. Almanya, Fransa, İspanya, Brezilya, Avustralya bunu yaşıyor. Dünyada gelişmiş ülkelerin bazılarında insanlar birbirine giriyor. Ve hepsinin ortak yönleri ne?
-Üçüncü kişilerin tarafların manipülasyonu bir hackleme değil. Değil mi?
2016 yılındaki Amerikanın başkanlık seçimlerinde Ruslar Facebook’u hacklemedi.
-Ne yaptılar? Ruslar Facebook’un Yasal reklamverenler ve yasal kullanıcılar için yarattığı araçları kötü amaç için kullandılar. Uzaktan kumandalı bir savaş gibi. Bir ülke bir başka ülkeyi  fiziksel sınırlarını işgal etmeden diğerini manipüle edebiliyor.

Yapılan bir araştırmaya göre Twitter’daki sahte haberlerin gerçek haberlerden altı kat hızlı yayıldığını gösteriyor. Sahtesi gerçeğinden altı kat.avantajlı ise, bu dünyanın sonu ne olur.

Tahmin edersiniz ki, bu tür şeyler insan davranışının temelini sarstığını ve insan davranışlarının dengesini bozduğunu düşünebilirsiniz. Bazı davranışları kolaylaştırıp bazılarını zorlaştırır. Yokuş yukarı yürümek te özgürsünüz ama pek yürüyen çıkmaz. Ama az insan tırmanıyor. Yani toplumsal ölçekte aslında dengeleri bozup, toplumun tamamına yansıttığında milyarlarca kişinin düşünce, fikir ve davranışlarını değiştiriyorsunuz.
-Nihayetinde yanlış bilgiden yana olan ve yanlış bilgiye eğilimli bir sistem yaratıldı. İstediğimiz için değil, Yanlış bilgiler şirketlere gerçeklerden daha çok kazandırdığı için bu oldu.. Gerçek sıkıcı çünkü. Kar amaçlı bu sistem dezenformasyona dayalı bir iş modeli. Denetimsiz mesajları en iyi fiyatlara ne kadar insana ulaştırırsınız o kadar çok kazanıyorsunuz. -Neyin gerçek, neyin doğru olduğunu bilemezsiniz. İşte bu yüzden şu anda bunları konuşmak da o yüzden çok önemli. Hızla yayılan sadece Covid-19 değil. İnternette virüsle ilgili yanlış bilgi yanlış bilgi akışı da var. Bol su içerek corona virüsü vücuttan atacağınız fikri.virüsle ilgili sosyal medyada dolaşan efsanelerden biri,

Coşkulu propagandacılar hep vardı. Sorun bu platformlar sayesinde manipülatif anlatımların, manipülatif hikayelerini aşırı kolay bir şekilde çok para harcamadan  yapabilmeleri mümkün. Sosyal medya platformların sorunlarından biri de şimdiye kadar yaratılmış  muhtemelen en iyi ikna aracı olmalarıdır.,

Bir diktatör veya baskıcı hükümet onunla ne yapabilir?
Hayal edin, insanları kontrol etmek istiyorsanız, Bu platformlardan kadar etkin ve etkili bir araç bulamazsınız.
-Hükümetlerin ve diğer zararlı kurumların sosyal medyayı silah olarak kullanılmasının en tatsız sonuçları gerçek dünyada hasara sebep olması. En belirgin örnek, basında sıkça yer alan, en çok yer bulan örneği  Myanmar’dır. Myanmar’da internet deyince herkesin aklına Facebook’a gelir. Genelde de insanlar  cep telefonu alırken, dükkan sahibi Facebook’u onlara önde yükler ve bir hesap açar. Böylece insanlar telefonu ilk açtıklarında ve açmayı bildikleri ilk şey Facebook.olur.
Birleşmiş Milletler Myanmar’da “uluslararası hukuk kapsamındaki en ciddi suçların” işlendiğini açıkladı. Tespit edilen suçlar arasında çocuklara saldırı, köyleri haritadan silme ve kadınların toplu tecavüze uğraması gibi vakalar var.
Bir sürpriz soruşturma.Facebook’un Myanmar’da nefret söylemini engelleme mücadelesini açığa çıkardı.
Facebook aracılığıyla orduya ve diğer kötü niyetli taraflara kamuoyunu manipüle ederek Rohingyalı müslümanlara karşı şiddeti teşvik etmeleri için bir yol sağlamış oldu. Şiddetin kışkırtmak için. Toplu katliamlar için yeni bir yöntem buldu. Yakılan köyler, toplu tecavüzler ve diğer ciddi insanlık suçları sonucu 700 b1n Rohingyalı müslüman ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
Herkes kendi gerçeğini yaratırsa uzlaşmaya ve insanların bir araya gelmesine gerek kalmaz. Hatta insanların etkileşime geçmesine gerek yoktur. Gerçekliğe dair ortak bir gerçeklik anlayında buluşmalıyız.Yoksa ülke olamayız..
”UZUN VADEDE ÇÖZÜM, GERÇEK BİR KİŞİNİN KULLANMAYACAĞI HİZMETLERİ KULLANANLARI AYIKLAYACAK DAHA FAZLA YAPAY ZEKA ARACI YARATMAKTIR”
-Teknoloji uzmanlarının bunu çözebilecekleri bir sorun olarak ifade etmelerine algılatmalarına izin veriyoruz diyorlar. Bu bir yalan. İnsanlar yapay zeka gerçeği  ayırt edebilir miş  gibi konuşuluyor. Yapay zeka bu sorunları çözemeyecek.
-Yapay zeka sahte haber sorununu çözemez.
-Google’ın ”Bu komplo mu? Gerçek mi?” deme seçeneği yok. Çünkü o gerçeğin ne olduğunu bilmiyor. Gerçeği ölçmek, gerçeği bulmak için ellerinde tıklamadan başka bir şey yok.
-Eğer neyin gerçek olduğu veya gerçek diye bir şeyin olup olmadığı konusunda anlaşamazsak, hemfikir olmazsak mahvoluruz. Diğer sorunların altında yatan sorun bu, çünkü neyin gerçek olduğundan anlaşamazsak hiçbir sorunumuzu çözemeyiz, hiç bir sorunun içinden çıkamayız.
-Silikon vadisindeki pek çok insan küresel bir süper beyin yarattığını,  bütün kullanıcılarımızın önemsiz ve değişebilir küçük nöronlar olduğu teorisine inanıyor. Ama teoriye göre insanlar tuhaf bir role sokuluyor ki, Sanki bu dev beyne hizmet etmeniz için davranışlarınız  manipüle edilerek progradığımız küçük bir bilgisayar parçasısınız, önemsiz ve küçük bir hesaplama ünitesi oluyorsunuz. Para almıyorsunuz, tanınmıyorsunuz, özgür iradeniz olmayacak, kaderinizi tayin edemiyorsunuz. Bir bilgisayar devresi olduğunuz için sizi sinsice manipüle edecekler. Çünkü onlar için bir hesaplanma düğmesisiniz ve programlanmalısınız.
-Teknolojinin varoluşsal bir tehdit olduğu düşüncesi olduğunu söylemek oldukça iddialı ve kolaylıkla şunu düşünebilirsiniz;
-”Tamam telefon elimde kaydırıyorum, kullanıyorum. Varoluşsal tehdit nerede?” Peki ekranın diğer tarafında bir süper bilgisayar da ekranın ardından beynimi hedef alıp, bir video daha izletmiş olsun. Varoluşsal tehdit nerede?”.
-Asıl mesele teknolojinin varoluşsal tehdit olması değil. Asıl sorun şu ki teknolojinin toplumun kötü yönlerini ortaya çıkarma becerisine sahip ve toplumun en kötü yönü  de bir varoluşsal tehdittir.
Eğer teknoloji kitlesel kargaşa, kaos, öfke, kaba kuvvet, karşılıklı güvensizlik, yalnızlık, yabancılaşma, daha fazla kutuplaşma, seçim hilesi, popülizm yaratıyor, dikkat dağınıklığı,esas sorunlara odaklanmayı engelliyor ise, toplumdan bahsediyoruz. Ve toplum artık kendini iyileştiremiyor. kendini iyileştirmekten aciz. Toplum bir karmaşanın içinde yuvarlanıyor ve bir tür kaosa sürükleniyor. Bu ürünleri kullanmıyorsanız bile herkes bundan etkilenir. Bu ürünler çocuklarımızın akıl sağlığından siyasete, siyasi söylememize kadar her konuda kendilerini açık etmeden dünyayı kendilerine göre şekillendiriyorlar. Ve sonuçta bu platformlar kamuoyunu belirlemenin sorumluluğunu almıyorlar.
-Kim sorumlu? Kimler sorumlu tutulmalı?
-Platformlar sorumlu tutulmalı, çünkü seçim reklamını yapıyorlarsa, seçimi korumakla da yükümlüdürler. Çocuk eğlencelerini düzenlediklerinde çocuk akıl sağlığını korumakla yükümlü olmalıdırlar.
-İnsanların dikkatini çekme yarışı bitmeyecek,Teknoloj hayatlarımızın içine daha da girecek..Bu azalmayacak. Etkinliği daha da artacak.Yapay zekalar bizi ekran başında tutacak şeyleri daha doğru tahmin etmeyi öğrenecek
Teknolojinin getirdiği bu kitlesel kargaşa, kaos, öfke, kaba kuvvet, karşılıklı güvensizlik, yalnızlık, yabancılaşma, daha fazla kutuplaşma, seçim hilesi, popülizm yaratıyor, dikkat dağınıklığı,esas sorunlara odaklanmayı engelliyor ise, toplumdan bahsediyoruz. Bizi en çok ne endişelendiriyor?
Uzmanlar bu soruya ABD için en kısa vadede iç savaştan, iç savaş korkusundan bahsediyorlar.
ABD’de bazı toplumbilimciler, çok daha karamsar düşünüyorlar. Onlara göre,
”Şu anki mevcut durum 20 yıl kadar daha sürerse muhtemelen kasıtlı cehalet sonucu medeniyetimizi  yok ederiz. Muhtemelen iklim değişikliğini aşamayız., muhtemelen demokrasiyi ayağa düşürür ve böylece acaip bir otokratik işlevsizliğe indirigeriz. Muhtemelen küresel ekonomiyi mahvederiz.Muhtemelen hayatta kalamayız. Yani varoluşsal  bir sorun olarak görüyorum”..diyorlar
”Bu illüzyon gerçekleşmeden önce bilen son nesil mi olacak. son insan kuşağı mı olacak?”,
”Bir Matrix’in içindeyiz. Eğer Matrix’in içinde olduğunuzu bilmiyorken nasıl uyanırsınız ki?”
ÜTOPYA İLE TARİHE KARIŞMAK ARASINDA
Söylediğimiz şeylerin çoğu kulağa tek taraflı ve kasvetli geliyor.
”Olmaz teknoloji dünyayı mahvediyor, çocuklarımızı mahvediyor” filan gibi. Hayır öyle değil. Karışık kafa karıştırıcı bir durum, çünkü aynı anda hem ütopya hemde distopya. Örneğin telefonuma dokunduğumda bir tıkla 30 saniye içinde bir araba çağırıp istediğim bir yere gidebilir yorsunuz. Dünyanın bir başka yerindeki yakınınızla görüntülü görüşme biliyorsunuz. Sihir gibi. İnanılmaz bir şey. Bu resmen muhteşem..Değil mi?
-”Beğen” düğmesini yaparken amacımız ”Pozitifliği ve sevgiyi yayabilirmiyiz?” fikriydi. Günümüze gelindiğinde gençlerin yeterince beğenilmeyince depresyona gireceğini veya siyasal kutuplaşmaya yol açacağını düşünmemiştik.
-Bence bu adamlar kötü niyetli değillerdi.
-Sorun sadece iş modelinde.
-Ne yapılmalı?
-Ufak ayarlar yapabilirsiniz. her çeyrekte karı ve kullanımı artırmalısınız. Ne kadar büyürse, değiştirilmesi  o kadar zorlaşır.
Şirketlerin devlet gibi
Mali teşvikler dünyayı yönettiği için bu sorun çözülecekse mali teşviklerle düzenlemeli.
Dijital bir yasa yok, yasalar
En güçlü en zengin insanlara boyunmu eğeceğiz.
Bu pazarlar demokrasiyi ve özgürlüğü baltalıyor ve yasa dışı olmalılar.
-Bu radikal bir teklif değil. Organ pazarlarını yasakladık. Köle pazarlarını yasakladık. Çünkü kaçınılmaz sonuçları oluyor.
Bir ölü ağacın ölüsünün canlısından daha değerli olduğu, balina ölüsünün dirisinden daha değerli oduğu bir dünya burası. Ekonomimiz bu şekilde işledikçe, şirketleri denetlenmedikçe ağaçları kesmeye, balinaları öldürmeye, maden kazmaya, topraktan petrol çıkarmaya devam edecekler.
Bunlar ne olursa olsun kar etmeye dayanan kısa vadeli bir düşünme biçimi.
Zamanımızı bir ekrana

Online olmayan bir dünyada dünyaya gelen bizler, bir önceki çağın dünyasına ait kendi bakış açımızı, kendi çocukluğunuza benzer yaşamları, çocuklarınıza empoze ettiğimiz de ne olur

Onların gerçek dünyalarını, onların gerçekliğini yok saymış oluruz.
Çocuklarımızı doğru yönlendirmemiz için yapmamız gereken şey; ”benim çocuğum farklı bir çağda doğdu, teknolojik bir çocukluk yaşıyor, dijital bir çocukluk yaşıyor, benim çocuğum dijital dünyanın bir parçası” olduğunu kabullenmek, bir önceki nesil olan bizler dijital dünyayı bilmiyoruz yabancısıyız.
Bu gerçekliği yok saydığımız zaman, çocuğumuzun çocukluğunu kendi çocukluğumuza benzetmeye çalıştığımızda çocuğumuzun gerçekliğini yok saymış oluyoruz. Şunu kabul etmemiz lazım çocuğumuzun teknoloji ile olan ilişki doğal ve normal.
Çünkü onlar bugünün ve bu çağın çocukları.
Çocuklar neden teknolojiyi tüketim amaçlı kullanıyorlar?
Gelişme ve ergen çocuklar ideal benlik yaratma ihtiyacı, gelişim ihtiyacı, ya da kontrol ve seçme özgürlüğü kısıtlandığında karşımıza tüketim çıkıyor,
Bu çocuklar bilgisayarda oyunlara gidiyorlar, orada çok mutlular. Çünkü oyunlarda tüm kararları kendileri veriyorlar ve seçme özgürlüğü yaşıyorlar. Orada karar verme yetkileri olduğu için orada daha fazla mutlu oluyorlar.
Bir çocuğun gerçek hayatta iletişim kurma ihtiyacı karşılanamıyorsa, annesi, babası ya da öğretmeni tarafından çok fazla yargılanıyorsa, çevresiyle ilişkide kendini değersiz hissediyorsa, utandırılıyorsa bilgisayar oyunlarına daha fazla yöneliyorlar.  Çocuk sevilmediği, değer verilmediği, utandığı  durumlarda, kendine göre bazı değer görme mekanizmaları geliştirir.
Ne yapıyor?
Diyor ki siz bana değer vermezseniz, bende kendi imkan ve gücümle değerler bulacağım.
Gerçek hayatta görmediği değer ve ilgiyi sanal dünyada görme çabasına giriyor. Bu değer ve ilgiyi da sanal ortamda buluyor.
Bunun önüne nasıl geçeceğiz?
Güzel bir soru, eğer biz çocuğumuza kendi hayatını seçme özgürlüğü verirsek, bizim çocuğumuz hayat benim kontrolümde diye düşünmeye başladıktan sonra teknolojiyi üretim amaçlı kullanımına başlayabilir.
Unutmayın ki, çocuklar aslında bir öğrenme makinesidir. Çocuklar eğer teknolojiyi üretim amaçlı kullanılırsa, onlardan inanılmaz derecede yararlanmış olursunuz.
Peki, ebeveynler çocukların dijital dünyasını nasıl yönlendiriyorlar?
Genelde yasaklayıcı bir anlayışla yönlendirmeye çalışıyorlar.
Niçin yasaklıyorlar?
Çocuğun hayatını olumsuz etkilediğini, aile içi görevlerini aksattığını, çocuğun sağlık ve öğrenim yaşamını olumsuz etkilediğini düşünüyorlar.
Yasaklamalar işe yarar mı?
Yasaklamalar genelde işe yaramaz.
Amerikan Pediatri Derneği diyor ki, iki yaşından önce teknoloji vermeyin. Sen çocuğuna geçen yüzyıldaki deneyimleri çocuğuna empoze etmeyi bırak. Onları teknolojiden uzak tutamazsın. O zaman
error: