KİŞİLİK BOZUKLUKLARININ OLUŞ NEDENLERİ
1.Kalıtım ile ilgili faktörler.
İkizler ve edinilenler üzerinde yapılan araştırmalara göre kimi kişilik bozukluğun tiplerinde soya çekimin rolü vardır.Evlat edinilenler üzerinde yapılan genetik araştırmalarda şizofreni spekktrum bozuklukları arasında sayılan şizotipal,, paranoid kişilik ve antisosyal kişilik bozukluğu gösterenlerde genetik etkinliği gösterilmiştir. Çocuğa anne ve babadan genler yoluyla aktarılan özelliklerdir, örneğin boy, kemik yapısı, zeka, saç, göz, ten rengi gibi fiziksel özellikler ve bazı özel yetenekler. Bireyin psikoljik özelliklerinin de kalıtımla aktarıldığı düşünülmekle birlikte bu konu ile ilgili araştırmalar sürmekte ve değişik görüşler ileri sürülmektedir.
Ruhsal hastalıklarda yapılan araştırmalarda ailesel bir yatkınlığın olduğu görülmüştür.
2.Yapısal Etkenler;
Beden yapısı ile kişilik arasında bir bağ saptanamamıştır. Ancak doğumdan önce, doğumsırası ve doğumdan sonra merkezi sinir sistemini etkileyen durumlar kişilik bozukluğuna zemin hazırlayabilir. Örneğin; çocuklukta dikkat eksikliği sendromu gösteren hiperkinetik, minimal disfonksiyonu olan çocuklarda sonradan kişilik bozukluğu (dissosyal, antisosyal kişilik) riskinin yüksek olduğu bilinmektedir. Bedensel sakatlıklar da kişilik oluşumunda önemli rol oynayabilirler, fakat bunların özgül bir neden olduğu söylenemez.
3. Çevre ile ilgili etkenler: Bireyin kişilik özelliklerinin çoğu, içinde yaşadığı sosyal ve kültürel çevrenin etkisiyle oluşur. Bu özellikler toplum içinde yaşayarak öğrenilir. Aynı kültürel yapı içinde yaşayan tüm ailelerin paylaştığı ortak değer ve inançlar vardır, örneğin ahlaki değerler, giyim kuşam, cinsel roller vb. Toplumun bu değerleri bireyde davranış kalıpları oluşturur. Davranış kalıpları yerleşik hale gelince kişiliği oluşturur. Kişilik bozukluğunun gelişmesinde aile ve toplumsal çevrenin önemli etken olduğu bilinmektedir.
Psikanalatik kurama göre belirli ruhsal-cinsel gelişme dönemlerinde saplanmaya yol açaccak aile koşulları belli kişilik yapılarının ve bunlara bağlı kişilik bozukluklarının ortaya çıkmasına yol açar. Örneğin, edilgin-bağımlı (passive-dependen) kişilik oral dönemde aşırı doyurulma ya da aşırı doyumsuzluk nedeni ile oral saplanmaya; obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu anal saplanmaya, histerik kişilik Oedipal saplanmaya bağlıdır.
Sosyopatik kişilik bozukluğunun, çelişkili değer yargıları ve tutumları olan, ya da parçalanmış ailelerden çıktığı ileri sürülür. Düzensiz, güvencesiz, ağır sosyal ve ekonomik sorunları olan toplum kesimlerinde (horlanmış azınlık grupları, gettolar) daha çok sosyopatik kişilik bozukluğu oluştuğu görüşü oldukça yaygındır.
Anne yoksunluğu koşullarında (yuvalar, yetiştirme yurtları) yetişmiş çocuklarda sosyopatik kişilik bozukluğunun daha çok görüldüğü bilinmektedir.
KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN SIKLIK VE YAYGINLIĞI
Kişilik bozukluğunda sıklık ve yaygınlık oranları toplumdan topluma ve bir toplum içinde değişik kesimlere göre değişiklikler gösterir. Geleneksel yaşam biçimini koruyan kırsal bölgelere göre kentlerde daha yüksek oranda görülür. Sanayileşmiş, kentleşmiş toplum içinde de sosyo-kültürel*ekonomik düzeyi düşük, hızla değişen,töre ve gelenekleri çürük ya da sarsılmış toplum kesimlerinde daha sık görülür.Gelişmiş, sanayileşmiş toplumlarda yapılan araştırmalarda yaygınlık oranı % 10-20 arasında değişmektedir. Erkeklerde kadınlara oranla en az 4-5 kat daha fazladır.
Gelişmekte olan ülkelerin çok hızlı sosyo-kültürel değişmelere ve çalkantılara uğrayan kesimlerinde de yaygınlık oranının yüksek olması beklenebilir.
KİŞİLİK BOZUKLUĞU GEÇERLİK VE SINIFLAMA
Kişilik bozuklukları, mental bozukluklar içinde geçerliliği en düşük tanı kategorileri arasındadır. Bunların birer ”hastalık’ olup olmadıkları bile tartışmalıdır. Kişilik bozuklukları oldukça heterojen tablolar gösterirler. Bunların hiçbirinin bir ”giriş kriteri” yoktur. Tanı koymak için genellikle sayılan özelliklerin herhangi dört ya da beş tanesinin bulunması yeterli bulunur.Bu nedenle aynı tanıyı alan hastalar bile birbirlerine pek benzemezler. Bunun yanı sıra, bir hastalık döneminin, tetiği çeken etkenin ve spontan düzelmenin olmayışı, tablonun hiç değişmeden yıllarca devam etmesi ve hiçbir somatik tedavi den yararlanamamaları, bunların birer hastalık olmadığını düşündüren kanıtlar arasındadır. Biyolojide bazı genetik etkenlerin saptanmış olması da bu kanıyı pek değiştirmez.
Sınıflama konusunda iki temel yaklaşım olduğu söylenebilir. Birincisi, kişiliğin farklı özellikleri temsil eden (içedönüklük-dışadönüklük, bencil-elseverlik, karşıkoyuculuk-canayakınlık gibi) çok sayıda boyuttan oluştuğunu varsayar. Buna göre her insan, bu sürekli boyutların her biri üzerinde farklı bir nokta bulunur. Yani herkesin farklı bir içedönüklük, bencillik, canayakınlık vb. derecesi vardır. Boyutsal yaklaşım adını alan bu yaklaşıma göre, kişilik bozuklukları, bu boyutların uçlarında yer alır, yani normal kişilik hatlarının aşırı durumlarıdır. görüş psikolojik olarak daha geçerli görünmektedir. Boyutlar süreklilik gösterdiği için, kişilik bozukluklarının, kendi aralarındaki ve normallik ile yaptıkları sınırlar kesin değildir. Birinden diğerine geçiş yavaş olur. Böylece boyutsal yaklaşım, hem kişilik bozukluklarında görülen aşırı değişkenliği, hem de aynı hastada birden çok kişilik bozukluğu görülmesini açıklayabilmektedir.
İkinci yaklaşım, kişilik bozukluklarını, birbirlerinden ve normal kişilikten belirgin biçimde farklı kategoriler olarak görür. Bunlar fizik hastalıklarında olduğu gibi birbirlerinden oldukça kesin sınırlarla ayrılırlar. Kategorik yaklaşım adını alan bu görüş, tıbbi modele daha uygun olduğu için, hastalarda gözlenen değişkenliği ve aynı hastada birden çok kişilik bozukluğu görülmesi olgusunu açıklayamamasına karşın, psikiyatristler tarafından tercih edilegelmiştir.:
DSM-IV sınıflama sistemi de bu yaklaşımı benimsemiş ve kişilik bozukluklarını üç kümeye ve dokuz kategoriye ayırmıştır.
Küme A; Paranoid, Şizoid ve Şizotipal Kişilik Bozuklukları
Küme B; Antisosyal, Borderline, Histrionik ve Narsistik Kişilik Bozuklukları
Küme C; Çekingen, Bağımlı ve Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozuklukları
Bu kümeler kategorilerin birbirlerine olan görece benzerliklerine göre oluşturulmuşlardır. Buna göre Küme A’daki hastalar garip ve sıradışıdır. Küme B’dekiler dramatik ve duygusal, Küme C’dekiler ise anksiyöz ve korkuludurlar.