Gençlik (özellikle ergenlik dönemi)
Madde bağımlılığı ergen, genç ve genç erişkinlerde sıklıkla görülen bir hastalıktır. Bağımlılık yapan maddelerle ilk temas ve ilk deneme yaşı değerlendirildiğinde ergenlik döneminin diğer yaşlara göre bir üstünlüğü olduğu görülür. Gerçekten de ergenlik dönemi ilk temas ve ilk deneme sıklığının en yüksek olduğu dönemdir.Bunun çeşitli nedenleri vardır.
Ergenlik dönemi gençlerin cinsiyetlerinin belirlenmesine yönelik hormonal faaliyetlerin en yoğun olduğu dönemdir. Hormonal aktivitedeki aşırı artış ve vücuttaki fiziksel değişiklikler ile buna beynin tepkisi bu dönemi adaptasyonu güç ve risk almaya yatkın bir dönem haline getirmektedir. Bu dönemde gençlerin duygu durumunda ortaya çıkan değişiklikler genellikle tepkisel olmayı ve riisk almaya yatkınlığı destekler. Genç ergen bu dönemde genellikle toplumsal veya ailesel kuralları kişiliğinin gelişimi önündeki bir engel olarak algılayabilir ve tepkisel davranabilir. Kuralların dışına çıkma ve bunlara meydan okuma kişiliğini ortaya koymanın bir ölçütü gibidir. Çabuk öfkelenme ve öfkeyi kontrol etmede güçlük suç teşkil edebilecek davranışların kolayca ortaya çıkmasına neden olurken, kolay risk almayı büyümenin bir ölçütü olarak algılama maddeyi kötüye kullanmayı deneme gibi kural dışı davranışları kolaylaştırır..Bu bilimsel gerçek çerçevesinde madde kötüye kullanımı ve bağımlılığın aynı şizofreni gibi ergenlik dönemi başlangıçlı bir hastalık olduğunu düşünebiliriz.
Ergenlik dönemindeki gençler sadece hormonlarındaki ani değişiklikler nedeni ile otorite ile çatışıp risk almaya yatkın bireyler haline gelmezler. Ergenlik beyin gelişimi bakımından da çok önemli bir dönemi kapsar.Eskiden beyin hücrelerinin sabit miktarda oluştuğu ve zamanla sayısında azalma meydana gelirken, yerine yenilerinin üretilemediği düşünülürdü. Bugün beynin yaşam boyunca dinamik bir sürece sahip olduğunu ve yaşam boyu nöronların prograramlı bir şekilde ölürken (apoptosis), gerektiğinde yeni nöronların da üretilebildiğini (nörogenesis) ve buna paralel olarak bazı sinirler arası bağlantıların (sinapsis) ve sinir yollarının döneme ve duruma bağlı olarak ortadan kaldırılabildiğini veya yeniden tesis edilebildiğini ya da güçlendirilebildiğini biliyoruz. Kısaca beyin esnekliği (nöroplastisite) olarak tanımlanan bu durum gerek beyin gelşiminde gerekse beyne bağlı davranış bozuklukları ve hastalıklarda önemli bir role sahiptir.
İnsan beyninin gelişimi doğum öncesi dönem ile doğum sonrasının erken dönemlerinde erişkin dönemlere göre daha dinamiktir. Doğumu izleyerek 2-6 yaş civarına kadar sinapsis (sinirler arası bağlantı) oluşumu oldukça hızlıdır. Beynimizde çok fazla sayıda sinir hücresi (nöron ) oluşur ve bunlar birbirleri oldukça fazla sayıda sinaptik bağlantı kurarlar. Belli dönemlerde beyin fazla nöronlarını ve bağlantılarını budama yoluna gider. Bu beyin gelişiminde programlı bir süreçtir ve gelişimin normal ve gerekli bir evresidir. Yaklaşık olarak 13-14 yaşlardan başlayarak ergenlik dönemi beyinde oldukça radikal sistemli bir budama ve sadeleştirmenin yaşandığı dönemdir.Ergen bir taraftan hormonlarının etkisi ile cinsel kimliğini kazanıp gözle görülür şekilde büyürken diğer taraftan beyninin içinde radikal bazı değişiklikler olmaktadır. Normal budanma sürecinin kendisi ergeni daha isyankar ve risk almaya bir sürece taşıyabileceği gibi çeşitli nedenlerle yetersiz veya aşırı aşırı budanma gerçekleşmesi sadece risk almayı değil, doğrudan madde bağımlılığının gelişimini de kolaylaştırabilir. Şizofreni başta olmak nörogelişimsel süreç ile ilişkilendirilen hastalıklarda ergenlik döneminde yaşanan sağlıksız budanmanın katkısı iyi bilinmektedir ve bu teoriyi destekleyen birçok bulgu vardır.
Budanma sürecinin madde bağımlılığı üzerine etkisi ile ilişkili şizofrenideki kadar zengin bilgi ve veriye sahip değiliz. Bununla beraber, budanma sürecinin kendisinin madde bağımlılığı riskini artırabileceği gibi, böyle bir süreçte doğrudan beyne etkili toksik bir maddenin alınmasının budanma sürecine çomak sokarak bağımlılığı kolaylaştırabileceği düşüncesi hiç de mantığa aykırı değildir. İlerleyen yaşlarda madde deneme riskinin azalması veya ergenlik sonrası dönemde madde denense bile olumsuz davranışı sürdürmemenin daha kolay olması bu mekanizma ile ilişkili olabilir.
Bağımlılık yapan maddeleri pazarlayan yasa dışı organize suç örgütleri de ergenlik dönemini çok iyi değerlendirmekte ve madde pazarlama stratejilerini özellikle gençlere yönelik olarak kurmaktadırlar. Bütün bunların bir sonucu olarak madde kötüye kullanımı yaşı giderek düşmektedir.

Analitik Düşünceye Dayalı Akılcı Eğitimden Yoksunluk
Analitik düşünce olayların neden-sonuç çerçevesi içinde aklın süzgecinden geçirilerek tarafsız bir şekilde analiz edilmesi ve en doğru sonuca ulaşabilmesidir. Analitik düşünce çerçevesinde bilimsel yaklaşımlar ile insanların yaşam kalitesi giderek artmıştır. Analitik düşüncenin önündeki en önemli engellerden biri ezberci eğitim yaklaşımıdır. Ezberci bir sistemde yetişen bireyler olayları neden sonuç ilişkisi içinde değerlendirerek sağlıklı bir sonuca ulaşamazlar. Madde kötüye ve deneme merakının ortaya çıkması ve sonuca ulaşmasındaki en önemli faktörlerden biri fe bu tuzağa düşen bireylerin eğitimsizlik veya yanlış eğitim nedeniyle analitik düşünememeleridir.
Bilim, Etik ve Hukuk Zemininden Yoksun bir Toplum Yaşantısı
Çağdaş toplumun tanımı bilim, etik ve hukuk zemininde yönetilen ve sorunlarını bu zeminde çözen toplum şeklinde yapılabilir.
Analitik düşünceye dayalı bir eğitim sistemi bireylerini eğiten ve yetiştiren çağdaş bir toplumda madde kötüye kullanma ve bağımlılığı ile mücadele daha kolaydır. Bununla beraber, endüstrileşme, ekonomik güç ve yeniliklerin daha fazla kullanılması ile çağdaş toplum olma özelliği arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Aksi takdirde ekonomisi daha güçlü olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde madde kötüye kullanımı ve bağımlılığının daha düşük oranlarda görülmesi beklenirdi. Burada kast edilen bilim, etik ve hukuk ölçütleri içinde analitik düşünen bireylere sahip olan ve bireylerinin madde deneme riski ile elde edecekleri yarar oranını doğru değerlendiren bir toplumdur.
Sevgi Eksikliği, Sevgiyi Tanımama ve Yaşayamama
Sevgi eksikliği ve sevgiyi yaşamama, anlamama ve ifade edememe bağımlılık yapıcı maddelere yönelimi artıran önemli bir etkendir. Aile ortamından uzak kalan veya aile içi şiddet ve geçimsizlik gibi durumlarda ve bölünmüş ailelerin üyelerinde bağımlılık yapıcı maddeleri deneme oranlarının daha yüksek olması sevgiyi tanıma ve yaşamanın önemini ortaya koymaktadır. Sevginin yaşanabileceği en önemli ortam sağlıklı bir ailedir.
Spor, Sanat, Yararlı Hobiler ve Sosyal Faaliyetlerin Özendirilmemesi
Yeryüzünde yaşayan her bireyin diğerlerinden farklı kendilerine özgül bir özelliği vardır. Bu özellik aynı zamanda bir bireyin yapmayı en iyi başarabileceği ve yapmaktan keyif duyacağı bir yeteneği ile de ilişkilidir. Kimi insan belli bir sporu çok iyi yapmaya,kimi insan çok iyi yazmaya kimisi de çok iyi anlatmaya yeteneklidir. İnsanların yeteneklerinin farkında olabilmeleri ve bundan kendilerine keyif verebilecek şekilde kullanabilmeleri için iki önemli şartın bulunması gerekir. Bunlardan birincisi analitik düşündüren bir eğitim sistemi, ikincisi ise yeteneklerini sergileyebilecekleri ortamın yaratılmasıdır. Spor, sanat ve yararlı hobiler kişilerin yeteneklerini sergileyerek en fazla üretken olabilecekleri ve ürettiklerinden keyif alarak kendileri ile daha barışık ve çevrelerine daha yararlı bir hayat sürdürebilecekleri eylemlerdir. Eğitim ve yönetim sisteminin bireylere yeteneklerini sergileme ve geliştirme ortamı sunmadığı toplumlarda madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı riski artmaktadır.
Gelecek Endişesi
Gelecek endişesi insanların üzerinde baskı kurarak onların gerilim ve anksiyetesini artıran en önemli faktörlerden biridir. Özellikle gençler arasında ilk madde deneyimi ile gerginlik ve anksiyeteyi rahatlatma isteği arasında doğru bir orantı vardır. Gençlerde gelecek kaygısına yönelik anksiyete yüksekliği bağımlılık yapıcı maddeleri denemeye yönelik ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Madde Bağımlılığı Konusunda Bilimsel ve Gerçekçi Eğitim Eksikliği
Bağımlılık yapan maddeler ve madde bağımlılığı konusundaki eğitim eksikliği deneme ve bağımlı olma riskini artıran başka bir etkendir.Eğitim eksikliğinin tehlikesi kadar yanlış veya hatalı eğitimin eğitimsizlikten daha tehlikeli sonuçlara yol acabileceği de göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Eğitim doğru kişi tarafından doğru yerde ve zamanda doğru kitleye doğru yöntemlerle verilmelidir. Eğiticinin konu hakkında yeterli bilgisi ve fikri olmasının yanı sıra eğitimi nasıl ve hangi yöntemlerle vereceği konusunda da bilgi sahibi olması gereklidir. Yani madde bağımlılığı konusunda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olarak eğitim verme ”kaş yapayım derken göz çıkarma” deyimi ile uyumlu zararlara neden olabilir.

Aile, Okul ve Sosyal Çevrenin Aşırı Baskıcı Tutumu Nedeni ile Kendini İfade Etmede Güçlük Yaşama
Baskı altında olma ve kendini yeterince ifade edememe ile diğer yasadışı yollara yönelmenin yanı sıra bağımlılık yapıcı maddeleri deneme sıklığı da artmaktadır. Ailede ve okulda gençlerin ve özellikle ergenlerin kendilerini rahatça ifade edebileceği bir sistem madde bağımlılığının önlenmesi ve deneme riskinin azaltılması bakımından önemlidir. Ailede çocuklarla diyaloga açık olmak ve kendilerini rahatça ifade edebilmelerine olanak sağlamak bağımlılık yapıcı maddeleri riskini düşüren önemli bir önlemdir.
Kendisi ve Yaşadığı Sosyal Çevre ile Sağlıklı Bir İletişim Kuramama
Kendisi ile barışık olmama ve yaşadığı çevre ile sağlıklı iletişim kuramama yukarıda sözü edilen bazı etkenlerden kaynaklanabileceği gibi bağımlılık yapıcı maddeleri deneme riskini artıran ergenlik dönemi anksiyetesi ve depresyonu gibi başka mental hastalıklarla da ilişkili olabilir. Alkol gibi bağımlılık yapan maddelerde depresyon gibi başka psikiyatrik hastalıkların birlikte görülme sıklığı da oldukça yüksektir. Benzer şekilde önemli bir mental bozukluk olan şizofreni ile madde bağımlılığı ve kötüye kullanımı arasında da önemli bir ilişki kurulmaktadır. Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı hastalığı tetikleyen bir risk etkeni olabileceği gibi, şizofreni hastalarında madde kötüye kullanma ve bağımlısı olma riski artmıştır. Madde kötüye kullanma ve bağımlılığına zemin hazırlayabilen veya madde bağımlılığı ile birlikte sık görülen psikiyatrik bozuklukların iyi izlenmesi ve kontrol edilmesi riski azaltmak adına önemlidir.
Zamanını Üretkenlikten Uzak bar, Kumarhane ve Kahvehane Gibi Yerlerde Geçirme
Normal çeşitli hastalıklara yakalanma ile yakalanma riskini artıran çevresel ve sosyal faktörler arasında ilişki varsa, madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı ile çevresl ve sosyal faktörler arasında da doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Havasız ve hijyenden uzak ortamlarda bulunma ile enfeksiyonlara yakalanma arasındaki ilişkiye benzer şekilde bağımlılık yapan maddelerin kullanıldığı alt kültürlere yakın olma, özellikle ergenlik dönemindeki gençlerde ilk temas ve deneme riskini arttırıcı bir etkendir.

Genetik Yatkınlık
Madde kötüye kullanma ve bağımlılığında genetik yatkınlığın katkısı halen bilimsel olarak tartışmalı bir durumdur. Ailesinde madde kötüye kullanma ve bağımlılığı öyküsü olanlarda buna bir yatkınlık olduğunu düşündüren verilerin yanı sıra aksini düşündüren veriler de bulunmaktadır.
Dopamin D2 reseptörlerinin özellikle madde bağımlılığını ilgilendiren ödüllendirmenin genetik zemininde de önemli bir katkıya sahip olduğu yolunda araştırma sonuçları yayınlanmıştır. Bu araştırmaların çoğunda yapılan ortak vurgu, dopamin D2 reseptör eksikliği ile ödüllendirmeye duyarlılıkta bir azalma oluştuğu şeklindedir. Son zamanlarda madde bağımlılığının bir ”ödül eksikliği sendromu” olabileceği şeklinde görüş bildiren verilerde artışlar gözlenmektedir.