Yeni bir konu, ilginiz çekecek bir konu ile karşınızdayım.
Çünkü çevremizde, diğer insanlardan zarar gören, bize zarar veren, diğer insanları kullanıp atan, bu insanların ki bazıları yalnızca kendilerini düşünen, başkalarının duygularını umursamayan, karalamalar karşısında sizin hayatınızı öyle ya da böyle harabeye çeviren, sizi çevrenizden tecrit eden, sevdiğiniz ya da istediğiniz bir şeyi bir aktiviteyi engelleyen, durmaksızın sürekli eleştiren, kendini ve sadece kendi çıkarlarını ön planda tutan ve hep ben ben diyen bir kişiliği anlatmak,
Dolayısıyla bu konuyu bu kişilikleri anlatmamak konuşmamak olmaz. Çünkü ben merkezci, soğukkanlı ve pişmanlıktan yoksun narsist-psikopatlar, toplumun her alanına karışıyor ve etraflarındaki insanlarda çok yıkıcı etkilere sebep oluyorlar. Bir sürü çok sayıda narsist kişilikler ve bunlardan etkilenen, zarar gören çok insan var.
Kişilik dediğimiz ruhsal gelişim; İnsan erişkinliğe gideceğe devrede genetik faktörlerin yanı sıra çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemindeki sosyal çevrenin etkisiyle oluşur.
Yani insan içine doğduğu ailede, toplumda, sosyal yaşamda, habitatta ve de temas kurduğu her şeyle ilişkilenerek bir kişilik sahibi oluyor..İşte bu çok farklı şeylerden etkilenen kişilik yapılanması ve kişilik bozuklukları da oldukça tartışmalı bir konudur.
Narsisizm; kişinin kendini sevmesi hatta kendine tapması anlamında bir kavramdır. Narsisizm psikolojide en belirgin kişilik bozukluklarından biridir. Narsisizm ilk defa Sigmund Freud tarafında ele alındı, insan yavrusunun diğer varlıklardan ayrı biri olarak deneyemleyemediğini ileri sürdü. Her bebek bu evreden geçer dedi. Freud’un deyimiyle narsisizm; “dış dünyadan soyutlanan libidonun (cinsel enerji) egoya yönlendirilmesi”dir. Psikolojideki en önemli rahatsızlıklardan olan paranoya, nevroz ve hatta psikozda narsisizmin etkilerinin görüldüğü belirlenmiştir.
“Özseverlik” olarak da bilinen narsisizmin birçok tanımı bulunuyor. Narsistler kendini beğenen, üstün gören, takdir ve ilgi bekleyen, özel muamele isteyen ve imtiyazlı olduklarına inanan kişilerdir. Genel bir ifadeyle tanımlayacak olursak; “kişinin kendisine adeta âşık olması” denebilir. Dinamik izahı ”cinsel enerjinin egoda toplanması, nesnelere yönlendirilmesi ve tekrar egoya yönlenmesi” durumudur. Bebekler, dış dünya ile bağlantı kuramadıkları için gerçek bir narsisttirler. Bir bebek için tek gerçek kendisidir. Çevrelerindeki her şeyi onun için vardır ve onun için yaratılmıştır, dünyanın merkezinde o vardır, dünya onun etrafında döner. Bu duruma bizim ‘birincil narsisizm’ dediğimiz durumdur…
Erikson’un psikososyal gelişim kuramında; Yaşamın kazanılan ilk olumlu duygusu temel güven duygusudur ve bebeğin çevresindeki kişilerle ilişkilerinin kalitesi çocuğun temel güven duygusunu etkilemektedir.Yaşamının ilk yılında bebeğin ihtiyaçlarının yani bakımı ile sevgi ihtiyacının sürekli ve tutarlı bir biçimde doyurulması gerekmektedir ki çocuk “dış dünya güvenilir” duygusunu geliştirebilsin. Çünkü bebek kontrol edemediği bir dünyada kendini güven içinde hissetme ihtiyacı içindedir ve insanlara karşı güven duygusu geliştirmelidir. İhtiyaçlarının doyurulması büyük ölçüde anne ya da onun yerine geçen yetişkine (örneğin bakıcı) bağlıdır.Güven duygusu beraberinde beslenme kolaylığı, derin uyku ve bağırsakların çalışmasını getirir.
Temel güven duygusunu geliştiremeyen çocuk kendi dışındaki insanların güvenilmez olduğuna inanır ve dış dünyayı düşmanca bulur.
Bebek büyüdükçe dış dünyanın kurallarını öğrenir; libidosunu nesnelere yönlendirmeye başlar, nesnel düşünceleri gelişir. Libidosuna nesne bulabilen insan, görece olarak narsist kalır. Bu duruma da ‘ikincil narsizm’ denir. Birincil narsisizm bebek dış dünyanın ayrımına varamaz; ikincil narsisizmde dış dünya gerçekliğini yitirir. Hepimizin ruhunda benliğinde özünde bir narsist çekirdek olmasıdır. Bu çekirdeği zapt edebildiğimizde ölçüde ve uyum sağladığımız ölçüde sosyalleşiyoruz, baş edemediğimiz zaman narsist oluyoruz. Narsisizm sağlıksız bir gelişimsel yapıdır, bu gelişimsel yapıdaki duraklamalar patolojik narsisizmi oluşturur.
Dünya üzerinde narsizm ve narsistik kişilik bozukluğu hep vardı. Ama son yıllarda bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu durumun psikolojik nedenleri kadar başka nedenlerin de mutlak payı vardır. Narsistik kişiliklerin belirli ebeveynleri, bebeklerini aşırı yücelten, onları aşırı poh pohlayan, onların sürekli övgü ve onay takılacaklarını söylemek mümkün. Ayrıca günümüz dünyasında paylaşma ve aidiyet duygusu veren aile bağlarının çözülmesi, sosyal medyanın etkisi, insanın kendisine ve çevresine bir varlık olarak algılayıp tükettiği müddetce var olacağını düşündüğü ve hayati bir yarış olarak algılayıp sürekli kendini ispatlama çabası nedenler de söylenmektedir.
Bir kisinin kendisini beğenmemesinden se, beğenmesi ve önemsemesi elbette önemlidir. Elbette insanın kendisini sevmesi psikolojik açıdan çok önemlidir. Ancak ne zaman bu sevgi çevresine ve kendisine zarar verdiğinde, orada yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu fark etmeliyiz. Şunu net olarak söyleyebiliriz; narsist kişinin vicdanı yani süper egosu gelişmemiştir.
Vicdan kavramı psikanaliz kuramında benlik yapısının açıklanmasında ve ruhsal çözümlemenin anlaşılmasında önemli bir yer tutar. Freud’un oluşturduğu psikanaliz kuramına göre ruhsal yapının oluşumunda üç önemli bölüm yer alır. Bunlar;
- İd yani alt benlik
- Ego yani benlik ve
- Süperego yani üst benlik kavramlarıdır.
- Bunlar zihnin işlevleri olarak meydana gelirler ve zihnin oluşumunda rol oynarlar.
İnsanın ruhsal varoluşunun oluşumunda bunlar belirli şekillerde meydana gelirler ve birbirleriyle ilişkili olarak yer alırlar.
Buna göre id içgüdüsel ögelerin temsilcisidir, sürekli doyum arar, haz ilkesine ve birincil düşünme süreçlerine uyar.
Ego ise üst benlikten belirli bir şekilde ayrışarak meydana gelir, böylece insan yavrusunun kendisi ve kendisi olmayanı ayırmaya başlaması söz konusu olur. Dürtüler ve doyum arayan öğeler üzerinde hakim olmaya başlar, gerçeklik ilkesine doğru ilerlemeye başlar. İkincil süreç düşünme biçimleri de bu süreçte meydana gelir. Benlik tüm yaşam boyunca alt benlik ile üst benlik arasında denge sağlayıcı rolü üstlenir.
Süperego yani üst benliğin ortaya çıkışıysa, ödipal karmaşanın çözüldüğü döneme denk düşmektedir ve bu dönemden itibaren artık birey insan iyi-kötü, doğru-yanlış gibi ayrımları edinir. Çocuk bu süreçte hem cinsel kimliğini edinmeye başlar hem de toplumsal değer yargılarını edinir. Ruhsal yapının düzenleyici, dizginleyici, yargılayıcı, suçlayıcı ve cezalandırıcı ögesidir süperego dur… Dolayısıyla da süperego vicdan denilen kavramla bu anlamda özdeştir. Suçluluk duygusu olarak meydana gelen duygular vicdandan yani süperegonun özelliklerinden gelir ve üst benliğin benliği cezalandırmasını gösterir.
Narsisizmin kökeni mitolojik karakter Narkissos’tan gelmektedir. Narkissos, Antik Yunan mitolojisin bir kahraman. Psikoloji terimleri olmalarına rağmen narsisizm ve narsist kavramları, çoktan günlük hayatımızda sağlam bir yer edindi. Bu iki kavramın kökenine baktığımızda, adlarını Yunan ı mitolojisindeki Narkissos hikayesinden aldıklarını görürüz. Narkissos kimdir? Narkissos hikayesinin/mitinin hala canlılığını korumasının nedenleri nelerdir?
Narkissos nehir tanrısı ile su perisinin oğludur. Narkissos’a kendisine hiç bakmaması halinde uzun bir hayat süreceği söylenir. Ekho ise dedikodu yaptığı için cezalandırılmış ve bir daha asla kendi adına konuşamayacak bir su perisidir. Tanrılar reddedilemez ve karşı konulamaz güce sahiptirler, toplumsal ve kültürel öğeler gi ..
Narkissos aslında bir tecavüz çocuğudur. Ama aynı zamanda dünyanın da en güzel çocuğudur. O kadar güzeldir ki, Narkissos’a bütün periler aşıktır. Narkissos hiçbirine yüz vermez. Etrafta şöyle bir soru sorulmaya ve yayılmaya başlar. ”Evrendeki bu güzel varlık ne kadar yaşayabilir?”.
Soruyu dönemin kör büyücüsüne sorarlar.
-Ne kadar yaşar? Kör büyücü derki,
– ”Yaşar çok uzun süre yaşar ama kendini tanımadığı sürece”.
Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onların sevgisini karşılıksız bırakan Narkissos’u ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, günlerden bir gün avlanan bir avcı görür. Avcı Narkissos adındaki bu avcı dan başkası değildir, avcı çok güzel ve çok yakışıklıdır.. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Kendi güzelliğini unutur ve daima ona ait olma duygusuyla yanıp tutuşur. Narkissos, Ekho’nun aşkını reddeder. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu reddedilme bu durum karşısında çok etkilenir, onun için hayatın bir anlamı kalmaz, günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak yemeden içmeden kesilir ve ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda ‘eko’ dediğimiz yankılara dönüşür.
Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissos’un cezalandırmasına karar verirler.
Tanrılar şöyle buyurur ”Hiç kimseyi sevmeyen kendini sevmeye mahkum olur”. İşte işin özü bu hiç kimseyi sevmeyen kendini sevmeye mahkum olsun. Cezayı Tanrı Nemesis verir. ”Hiç kimseyi sevmeyen cezalandırılmalıdır” diye.
Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, biriken sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. Narkissos o anda, daha önce fark edemediği ve görmediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. Aslında kendisine değil, gördüğü görüntüye yani surete aşık olur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, Tıpkı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini kendi silüetini seyrederek ömrünü tüketir. Narkissos ise suretine aşık olup, görüntüsünün olduğu kaynağa düşer (bir rivayete göre kök salar ve nergis (Narkissos –> Nergis) çiçeğine dönüşür)..Narkoz sözcüğünün kökeni Narkissos’tan gelir. Gerisi bildiğiniz hikaye.
Hem Ekho hem de Narkissos arzu nesnelerine ulaşamazlar. İkisi de baştan eksiktir; biri kendini ifade etme hakkından, diğeri yansımasını görebilme hakkından yoksun bırakılmıştır. Bu hikayede hazza ulaşan tek kişi olsa olsa tanrılar olur.
Narkissos mitolojisinin farklı uyarlamaları olmasına rağmen, bütün uyarlamalarında Narkissos’un görüntüsüne bakarak öldüğünü vurgular. “Narkissos kaybolmuştur; çünkü kendisini onun gözünden hayal edebileceği bir başkası yoktur. Bu nedenle gözden kaybolur ve gören gözü de ortadan kaldırır”.
Narkissos’un kendi yansımasını gördüğü zaman ile bir çocuğun kendi görüntüsünü aynada ilk kez gördüğü zaman birbirine benzer. Jacques Lacan, ayna evresini çocuğun aynada kendi imgesiyle ilk karşılaştığı ve kendisini tanıdığı evre olarak tanımlar. Ancak aynada bir bütün olarak gördüğü kendilik imgesiyle, kendi vücudunda deneyimlediği akışkan kendilik birbiriyle çatışır. Çünkü çocuk kendi boyutunu etrafındaki yetişkinlerle aynı olarak hayal etmiştir. Çocuğun aynada gördüğü imgeyle özdeşleşmesi için zamana ihtiyacı olacaktır. Sonrasında ise yerleşen yeni imgenin sadece beden sahibine ait olduğunu Hollander şu kelimelerle ifade eder. “Aynadaki o tanıdık yüz… her zaman umutsuzca kişisel bir kurgudur: Onu sahibinden başka hiç kimse göremez.”
NARSİST KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
-Narsist kişiler tıpkı Narkissos gibi kendilerine aşıktırlar. Kendilerini her şeyden değerli ve her şeyden önemli görürler. kendilerinin önemli olduğu duygusu, yeterli başarısı olmasa bile başarılarını yaptığı en küçük şeyi abartma, sürekli övünme ve takdir bekleme, kendisinin çok üstün olduğunu, mükemmel insan olarak kabul etmek, bu üstünlük ve başarılarının, ancak kendine benzeyen üstün insanlar tarafından anlaşıldığına inanma, çok beğenilme isteği, sınırsız güç ve zenginlik, güzellik konularında kafa yorma, başkalarına ehemmiyet vermemek, küstahça davranışlar ve narsist kişi başkalarının duygu ve isteklerini anlayamazlar, kendilerinden başka insanların duygularına duyarsızdırlar, başkalarını kıskanırlar, ama narsist hep başkaları tarafından kıskanıldığını düşünür, diğer insanlar tarafından eleştirilmek ve yargılanmaktan endişe etmek narsist kişilik olarak tanımlanabilir. Narsist kişiliğin en belirgin özelliği eleştirilere tahammülsüzdür.
-Empati yeteneği yoktur, empati yeteneğinden yoksunudurlar, hissizdirler. Kendisi dışında olup bitenlere karşı hissiz ve duygusuzdurlar.
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir. İnsanlar arasındaki kavgalar azalır ve zamanla yok olur. Aile içi empati ise aile bireylerinin karşısındaki insanı kendi yerine koymasıdır.
Bu sayede bireyler karşındakinin ne tepki vereceğini bilir ve ona göre davranır.
-Narsist kişilik, bir insanın üzülebileceğini, alınabileceğini, rencide olabileceğini ya da rahatsız olabileceğini anlamazlar anlamıyorlar. Özünde bunlar bir nevi duygusal körlük içindedirler dersek yanlış olmaz. Narsist kişilikler karşısındaki kişinin duygularını önemsemezler, başka bir deyişle başkaların duygularına karşı kördürler, başkalarının duygularını yok sayarlar
Narsist kişilikler hep kendilerini, hep kendi çıkarlarını düşünür ve kendi davranışlarının başkaları üzerinde yol açabileceği olumsuzlukları umursamazlar. Bir narsist sadece ve sadece kendisini beğenir. Her ortamda ve de toplumda ilgi odağı olmayı, dikkatleri üzerlerinde toplamayı, herkesin kendilerine hayran olmalarını isterler ve olayları kontrol eden kimse pozisyonunda olmayı isterler. Onun içindir ki başkalarının hayranlık ve sevgisini kazanma arzuları çok kuvvetlidir. Her yerde, her toplumda dikkatleri kendi üzerlerine çekebilmek için, bilmedikleri konularda kulaktan dolma yarım yamalak bilgileriyle bile söze girerler veya değişik mizansenleri tasarlarlar. Bu kimseler her şeyin ve herkesin kendilerine bağlı olması gerektiğine inanmışlardır.
-İnsanlarla ilişkilerinde çevrelerindeki diğer insanları sömürürler ve kendi çıkarlarına ulaşabilmek için onları ve diğer insanları kullanırlar. Yalan söyler, bir dediği ötekini tutmaz, ilişkilerinde iki yüzlü davranırlar. Kendi yaşantısı, kendi çıkarları, kendi planları ön plandadır. Sanki diğer insanlar narsistlerin hizmetkarı olmak zorunda, başkaları onların gözünde böcek gibidir. Şahsi çıkar ve hedeflerine ulaşma peşinde koşarlar ve buna ulaşmak için herkesi gözünü kırpmadan harcarlar. Acımasız, kötü ve zalimdirler. Beş kuruşluk menfaatleri için gözünü kırpmadan babasını bile harcar denen tiplerdir. Bence narsist ile psikopat kişilik arasında çok büyük farklar yok. Gözlemlerime göre bir kişi narsistse aynı zamanda bir psikopat adayıdır. Çünkü her psikopat özünde narsisttir. Her ikisi de sonuçta anti-sosyaldır.
-Bu insanlar istenmediklerini ve de sevilmediklerini sanır. ”Ben iyi değilim, ama diğerleri iyi ya da tam tersi, diğerleri kötü ama ben iyiyim” gibi saplantılı olarak düşünürler. ”Benim ihtiyaçlarım seninkinden iyidir”, ”Kurallar diğer insanlar için geçerlidir”, ”Hiç bir şey benim suçum değil” diye düşünürler.
-Narsist insanlar manipülasyon teknikleri kullanırlar. Size hayatımızın her anında öyle koşullar altında, öyle durumlarda manipülasyon yaparlar ki, şaşırırsınız. Narsistler bir sanatçı gibidirler. Koşullar durumlar ne olursa olsun onlar hep haklıdırlar. Karşısındakini her durumda kötü hissettirmek, çevrenizde olup biten her şeyin acısını size yükleyen bir kişidir narsist. Siz zamanla düzelir diye beklerken, bir denge vermeye kalkışırken, o sizin dengenizi ruh sağlığınızı hep bozacaktır, bırak böyle biriyle uğraşmakla kendin bozuluyorsundur. Başka insanların ve hatta en yakınlarının göreceği zarardan zerece etkilenmezler. Manipülasyonda ”beni anlamanı beklemiyorum” ya da ”benim seviyemde değilsin” diyor ve o hep haklıyı oynar. Onun maksadı sizi hep kötü hissettirmek, ezmek ve suçlu hissettirmek, sizi bir adım geriye atmak bütün davası budur. Manipülasyonla sizi öfkelendirecek, sizi aşağı çekecek, haklı iken haksız duruma düşürecektir. Tartışmalarında hep alakasız konulara girer, konuları dağıtıp yan sokaklarda dolaşır.
-Söyleyeceği olmayan insan ne yapar? Sesini hep yükseltir, karşısındakini dinlemez ve bağırır çağırır. En önemlisi sizi öfkelendirir ve onunla beslenirler. Sizi kontrol altında tutmak için en savunmasız yerlerinizi araştırırlar ve zamanı geldiğinde sizin bu zaaflarınızdan yararlanırlar. Ne kadar haklı olsanız da, doğru olsanız da, somut kanıtlarla karşısına çıksanız da, onu kabullendiremezsiniz. Eğer inkar edemeyeceği somut kanıt koyarsanız, konuyu değiştirmeye başlar. Hatalarını ona gösteremezsiniz, sizi çatlatır. Bu insanların çoğu dedikoducudur, kulis yapmayı severler. Gerçekmiş gibi yalan konuşabilirler. Yalan söylemekten zevk alırlar.
-Kendilerini bariz şekilde üstün görür ve kendilerini aşırı derecede önemserler. Karşısındaki kişinin hiç bir değeri yoktur.”Küçük dağları o yaratmıştır, büyükleri de Allah yaratırken yardım etmiştir”. ”Dünya onların etrafında dönüyor, onlar arzın merkezindedirler”.
-Başarı, güç, güzellik, üstün zeka, ideal aşk fantezileri kurarlar. Kendileri ile takıntılı biçimde ilgilidirler, onlar özeldir. Herkes onlara aşıktır. ”Bu da bana bayılıyor, şu da beni beğeniyor, o kişi de bana hayran” bayılanlar ve hayranlar listesi tutarlar. Kendilerini aşırı derecede önemserler. Başarılarını ve sahip oldukları bilgi ve yetenek kırıntılarını dahi son derece abartırlar. Kendilerine ayrıcalıklı ve özel davranılması gerektiğine dair beklentileri vardır.
Eleştirilmeyi kabul etmezler, kritik edildiklerinde utanır, aşağılanma hisseder ve öfkelenirler. Narsist biri asla eleştiriye gelemez, eleştiriye tahammül edemez.
Narsistler dışarıda çok etkili, çok güzel görülebilirler.
-Uçan böceklerle beslenen Venüs Sinek Kapanı veya Böcekkapan bitkisini bilir misiniz? Bitki böceklerini karşı konulmaz şekilde çeken bir koku yayar. Bitkinin iç kısmı böceklerin bayıldığı bir nektarla kaplıdır. Böcek nektara doğru ilerler, ilerken de herhangi bir endişe duymaz, çünkü kanatları varır, bir tehlike karşısında uçacağını düşünür. Yerçekimi ve bitkinin tüyleri yüzünden sadece bir yönde ilerleyebilir. Aşağıya yani özsu havuzuna doğru ilerler. Ancak nektar yapışkandır, böceğin ayaklarına ve kanatlarına yapışır, karnını doyurduğunda ağırlığı iki kat olmuştur. Böcek artık ne kadar çok çırpınırsa o kadar çok tuzağa düşmüşlerdir. Ve artık sonuç kaçınılmazdır. Sonunda bitki böceği yutuverir.
Narsistlerde tıpkı böyledir, ilk başta sizi etkiler, baştan çıkarır. güzel giyinirler, bakımlıdırlar, cazibesine kapılırsınız, tam hayalimdeki kişi dersiniz.
-Sizi etkilemek için ne yaparlar?
En sık kullandıkları ”Aynalama yöntemi” narsistle tanıştığınızda sizi baştan çıkarmak, etkilemek inandırmak ve de ilişkinin devamını sağlamak için kullandığı bir manipülasyon yöntemidir. Başlangıçtaki tavrı ortaklıklar oluşturma çabasıyla, aynı değerler, aynı ortak düşünceler yaşadığına ve hissettiğine inandır dıktan sonraki evrelerde ise şaşırırsınız; ”Ben seni tanıdığım da çok farklıydın, şimdi farklısın” dersiniz. Çünkü siz artık kafestesiniz.
Gözlem ve uyumlanma yeteneğini kullanarak ne kadar ortak noktanız olduğuna, aynı şekilde düşündüğünüze, çok benzer şeyler yaşadığınıza inanmanızı ve tüm bu sahte ortaklıklara başka maskeler ekleyerek oluşturduğu dış katmana aşık olmanızı sağlamış olan o kişi şimdi çok başka maskelerle karşınızdadır. Bu yöntemle aşık etmiştir kendine. Onunla aynı şeyleri düşündüğunüzü, aynı şeyleri sevdiğinizi sanmışsınızdır. Şimdi de aynı şeyleri hissettiğinizi ancak birbirinize ulaşamadığınızı düşünürsünüz. Narsist kişi bukalemun gibi istenen kadın veya erkeğe dönüşür. Kendinizi ifade etmenize asla izin vermediği gibi, düşüncelerinizi de çalmıştır. Sizse bunun kasıtlı olduğunun farkında olmamakla birlikte onunla empati kurmaya çalışıyorsunuz.
Narsistin aynalama becerisinden bahsetmişken, sadece ilişki içindeki tutumuna değil, ilişki bittikten sonraki davranışlarına da bakmak lazım; çünkü karalama kampanyasını sürdürürken en çok kullandığı yöntemlerden biri bu olacaktır. Üçüncü kişilere karşı sizin hatalarınız olarak anlattıklarının aslında kendi tavırları olduğu konusunda çevrenizi ikna etmeniz alabildiğine zordur. Onun yıllar içinde geliştirdiği müthiş yansıtma becerisi, sizin aylarca belki yıllarca istismar edildiği için bulanan iletişim yeteneklerinizi kolaylıkla aşabilir ve onun yalanları sizin gerçeklerinizi bastırabilir.
Düşünün, aylarca belki yıllarca psikolojik olarak istismar edildikten sonra nihayet neyle karşı karşıya olduğunuza uyanıp kendinizi sıyırabilmişsiniz. Üzerinizdeki etkileri temizlemeye, yaralarınızı kapatmaya çabalarken bir de hala ondan ve çevrenizden gelen ithamlara maruz kalıyorsunuz. Üstelik, size karşı yaptığı, sizinle ilgili düşündüğü tüm o kötücül tutum ve fikirleri size mal ederek kendini mağdur gösteriyor.
Karmaşaya bakar mısınız!
Projeksiyon ya yansıtma mekanizmasını kullanırlar, hele ki yaşadığımız çağda çoğu insanın sırf kendini korumak ve savunmak için başvurduğu çok doğal ve masum bir davranış olarak düşünülür. Aslında hepimizin bir miktar yaptığı bu davranışlar birikintisi hastalık haline gelebiliyor.Yansıtma psikopatolojide paranoya ile birlikte anılan bir savunma mekanizmasıdır.
Bir tür davranış bozukluğu ve ruhsal rahatsızlıktır. İnsanda duygu, düşünce, algı ve karar verme yetisinin sağlıksızlaşmasıyla ortaya çıkar. Her ne kadar günlük yaşam içinde bu halden muzdarip çok fazla kişi olduğu için durum normal düzlemde tanımlansa da bu bulguların patolojik bir rahatsızlığın temelinden geldiği göz ardı edilemez. Bu yüzden ihmal edilemeyecek derecede ciddi bir bozukluktur. Kişinin karşısındakini suçlamaya çalışmasının altında yatan sebep zihinlerinde yarattıkları, kendileri etrafında dönen bu kusursuz dünyanın bozulacağı, kontrolü kaybedecekleri endişesidir.
Tipik özellikleri; bu kişilerin asıl kendisine söylemesi gerekenleri karşısındakine söylemesidir. Rahatsızlık yansıtma adını buradan alır zaten. Kişi kendinde makbul olmayan özellikleri, davranışları –imiş gibi karşısındakine yükler, onu yanlışlar.
Bir anlamda kişinin ayna karşısında kendine söyleyeceklerini başkalarına söylemesi gibidir. Genellikle kişi bilememenin verdiği ego’da yarattığı belirsizlik ve sapma ile yanılgıya düşer ve zan’lar üretir.
Narsistik kişilik özelliklerine sahip bu kişiler doğru ve yanlış arasındaki farkı bilirler, yalnızca kuralların kendileri için de geçerli olduğu düşüncesini kabul etmek istemezler. Egoları üzerine kurdukları dünyaları kendilerinden kaynaklanan yanlışlarda bile öylesine hassastır ki ne pahasına olursa olsun kendilerini koruyabilmek için suçu başkasına yönelttirler.
NARSİSİZM VE EVLİLİK
Yaşamda bir kişinin narsist olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
-Narsist kişi referansı nereden alıyor?
-Ne diyor?
-”Bana göre, bence, hep ben, ben hatalı değilim”, sürekli haklı çıkmak istiyor. Kendisini kusursuz ve mükemmel olduğuna inanmıştır. Narsist kişiler etrafındaki insanlarla yüzeysel ilişki kurarlar. Derinlemesine bir ilişkiye girmezler, çünkü insanlara güvenmezler.
-Bir narsisti tanımak mı istiyorsunuz?
Öncelikle onun kendi hatalarını kusurlarını nasıl karşıladığına bakın. Eğer hatalarını hiç kabul etmiyorsa, kusurlarını görmezden geliyorsa, hatalarından ya da kusurlarından karşısındakini üzmüş ve incitmiş ise özür dilemiyorsa, karşısındakinin bakış açısına asla değer vermiyorsa narsistik özellikleri var demektir.
Ne dedik?
Narsist kişi sürekli takdir ve onay bekler. Yaptıkları, sahip oldukları, satın aldıkları, gezileri, yiyip içtikleri her şeyi birilerine göstermeye çalışır. Ve gösterdiği zamanda hep beğeni bekler. Adeta her ortamda takdir ve beğeni avcılığı yapar. Her şeyden önce kendi ihtiyaçları duyguları ve düşünceleri öncelikli ve bunu sürekli tekrar ediyor ise bir narsist ile birliktesiniz ya da bir narsistle yaşıyorsunuz demektir.
Unutmayın narsistler çok iyi konuşan kişiler olarak tanınırlar. Ama konuşmaları genellikle yüzeyseldir, ayrıntılar içermez. Narsistik için dil sadece kendini değerli kılmaya ve kendilerini övülmeye yarayan bir araçtır.
”Narsist kişi bir sever bin yerer”. Narsist kişi olaylar karşısında işine nasıl gelirse öyle davranır. Davranışları konusunda tutarsızdır. Ne zaman sevildiğini ne zaman seveceğini kestirmek güçtür. Başarılarınız, bilgileriniz ve kariyeriniz konusunda küçümseyici davranıyorsa narsisttir.
-Soru şu, narsist kişi toplumun ciddi bir ilişki olarak baktığı ve pek çok beklentilerin yüklendiği bir kuruma neden ortak oluyor?
-Soruyu değişik bir şekilde soralım; Narsist kişiliğin evlilikten bir beklentisi mi var?
Evlilik toplumsal ve ciddi bir kurumdur. Evlilik sadakat ister, evlilik dürüst olmayı ister, evlilik kişinin empati yapma özelliğinin olmasını ister, evlilik kişilerin karşılıklı diyaloglarının olmasını ister. Evlilik karşılıklı maddi ve manevi birbirine destek olunmasını ister, evlilik karşısındaki kişinin değerlerine, düşüncelerine ve inançlarına saygı ister,
En önemlisi sevgi gerekir. Sevginin üstünde saygı gerekir.
İşte narsist kişi bunları pek ön planda tutmaz. Çünkü bu duygular narsist kişiliğin bildiği şeyler değildir.
Onun için evlilik toplum içinde bir prestij sahibi olabilmektir. Evlenerek sıradan olmanın ötesinde prestijini sağlama bağlamak zorundadır. Narsistin evlilik isteği çok daha topluma karşı görevini yapmak gibidir. Bunun dışında evlilikten aslında çok şey beklemez. Maksat formalite evlilik işlemleri yapılsın, ortak bir evde oturulsun. Çocuk olursa da olur, olmasa da sorun değildir.
Kısaca evlilikte narsist kişinin beklentileri ile normal insanın beklediği şeyler değil.
-Narsist kişi evlenirken evleneceği kişinin neyine bakar?
Oysa bu soruya cevap vermeden önce normalde kişilik bozukluğu olmayan kişi evlilik hakkında şöyle düşünür; (Evleneceğim kişiyi seviyor muyum? Hangi özellikleri var? Ben onda ne buluyorum? Ya da o bende ne buluyor? vs), benzeri soruları oturup değerlendirirler.
Oysa narsist kişi bir değerlendirme yaparken bile şöyle düşünür;
(Bu adam ya da kadın bana ne verebilir? Evet beni güldürüyor bu iyi, konumu itibari ile vitrinimi destekliyor, Maddi olarak beni tatmin ediyor, Bu kişinin vicdanı ve empatisi var, beni her türlü anlayabilir ve destek olabilir ve ben onu her türlü idare edip kandırabilirim, istediğim şekilde yönlendirebilirim, bunun birazda saf salak tarafı da var gibi) diye düşünür.
Ve evliliğe adım atar. Çünkü onun için evlilik sizin sandığınız kadar ciddi bir şey değildir. Sadece toplumun istediği şeyi yerine getirebilmek için, toplumun gözünde alkışlanabilmek için, toplumda o artık iyi bir aile babasıdır ya da iyi bir annedir, Çocukları da vardır. Evliliği (Çocukları, şunları, şunları yapmıştır) dedirtebilmek adınadır. Çocukları ileride istediği boyutta başarılı olamazlarsa, istediği gibi onu temsil edemeyecek bir parçası değil ise, zaten çocukları.da çoğu zaman reddeder. Ya da savgi sunamadığı için çocuklar bunu algılar. Çocuklar şartlı sevildiklerini fark ederler ve çocuklar annelerinden ya da babalarından otomatik olarak koparlar ve uzaklaşırlar.
-Narsist kişi çocukları ile sorun yaşar ise ne yapar?
Dönüp çevresine (Ben elimden geleni yaptım, para ise para, iş ise iş, ben onları kurslara götürdüm. Şunu yaptım, bunu yaptım. Çocuğum nankör çıktı. Benim bunları yapmama rağmen, beni arayıp sormuyor, benim kıymetimi bilmiyor, benim istediğim yere gelmiyor vs) serzeniştlerde bulunur. Narsist için önemli olan çevredir. Çevreye verdikleri izlenim çok önemlidir. Onun içindir ki evlenecek kişinin narsist kişinin vitrinini doldurması gerekiyor.
Böyle bir kişi ile evlendiğinizi düşünün; beklentiler iki taraf için o kadar farklı ki! Ortada aşk, karşılıklı sevgi ve saygı üzerine, anlayış üzerine, karşınızda güzel çerçevelenmiş içi boş silik resim tablosu gibi birileri var. Nikahtan sonra beklemediğiniz farklı bir kişi, artık maskesini indirmiştir, siz karşınızda tanımadığınız kişiyi görürsünüz. Şaşırırsınız ve tuhaf olursunuz, kısa bir sonra ”ben nasıl biriyle evlendim?” diye kendinize sorarsınız. Çok büyük bir hayal kırıklığına uğrarsınız.
İşte narsist kişi ile evlilik böyle bir şeydir. İşte onun o albenisine kanarsınız. Her şeyi mükemmel her şey sizin istediğiniz gibidir. Hemen evlenmenin arkasından anlarsınız ki. Sizi ele geçirir geçirmez, narsistin o üç aşaması olan; baştan çıkartma, sonra sahiplenme, sonrada yok etme, ezme, aşağılama, yerme aşamasına geçilmiştir. Çok büyük bir hayal kırıklığına uğrarsınız. Ama sizin eğer yapıcı kişiliğiniz varsa, hep o evliliği kurtarmak için uğraşırsınız, uğraşıp durursunuz ve hep veren siz olursunuz, hep uğraşan siz olursunuz, hep alttan alan siz olursunuz. Bir süre sonra bir bakarsınız ki bu evliliği ayakta tutan kişi sizsiniz, hep veren siz olursunuz. Eğer elinizi çekerseniz o çatı yıkılır. O çatıyı bırakamazsınız, bırakırsanız o çatının altında çocuklarınız ve yıllarınız var. Bir yandan çocuklarınızı korumak, diğer yandan ailenizden aldığınız anlayışla evliliğini kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Bir başka boyut ise narsistik kişilik bozukluğu olanların denetimsiz ve baştan çıkarıcı bir cinsel yaşamı olabilir.
Evlilikleri genelde başarısızdır. Evlilik dışı ilişkileri bulunur. Bir narsist için sadakat, kişinin üzerinde kontrol sağlamak için kullanılan süslü bir kelimedir. Narsistin sadakat anlayışı tek taraflı bir bağımlılıktan ibarettir. Çünkü eşlerini kendilerinden ayrı bir varlık olarak değerlendirmezler, umursamazlar ve önem vermezler.
İyi de neden böyle evlilik gibi özveri, sevgi ve saygı isteyen ciddi bir ilişki içine girmek ister.?
Aslında narsist kişinin kişiliğine baktığımızda, evlilik isteği narsistin tanımı ile uymayan bir durumdur. Çünkü narsisizm özünde sahte bir kişiliktir
Yıllar yılları kovalar, zaman zamanı tüketir, ama artık bazı gerçekler çıplak bir şekilde gözünüze batmaktadır.. Gelgitlerle evliliğiniz sürmeye başlar. Artık çok derin psikolojik sorunlar, fiziksel ağrılar bir psikiyatriste gidinceye kadar devam. Bu tip vakalarda sorun yaşayacak olan hep narsistik kişinin yıprattığı eşler olur.
Narsist kişi sorunlarla yüzleşmekten kaçınmıştır. Onunla oturup konuşamazsınız, hep erteler, istediği şeyleri istediği şekilde konuşur. Çoğunlukla yaptığı şey ise karşısındakini suçlayıp kenara çekilmek olur. Kendi hatalarını kabul etmez, kendi hatalarını örtmek için sürekli suçlar, sizi manipüle eder. Sürekli sizi değersiz hissettirir. Sizi değersiz kılmak, kendinize olan güveninizi yıkmak için olmadık hakaretleri yapmaktan çekinmez.
Narsist kendi yaptığı bir davranış biçimini yine sizin hatanız mış gibi karşısındakini suçlar. Narsist kişi tartışmadan kavgadan beslenir.
Direkt suçlama. Her olayda olan biten her olayda bir günah keçisi vardır. O da hep sizsiniz. Bu suçlamalar karşısında kendinize acaba mı diye sorarsınız. Sizin dahlininizin olmadığı olaylarda suçlu ve sebep hep yine sizsiniz.sizsiniz. O zeytinyağı gibi hep üste çıkar.
Narsist bir partneriniz varsa ilişkiyi sürdürmek kolay değil, zor çok çok zor, bir savaş içindesiniz demektir.