Persekütuar (düşmanlık görme) tip: Hezeyan bozukluğunun en sık görülen tipidir. Birilerinin kendisine ya da kendisine yakın olan birine karşı herhangi bir şekilde kötülük yapmayı tasarladığına ilişkin basit veya karmaşık hezeyanlar vardır. Hasta izlendiğine, aleyhinde komplolar geliştirildiğine, kendisine suikast düzenleneceğine, zehirlenmek istendiğine, taciz edildiğine, uzun vadeli amaçlarının engellendiğine vs. inanmaktadır. Bunları ima eden küçücük olaylar abartılarak hezeyan sistemin odağını oluştururlar. Bazı hastalar, haklarının bir şekilde birileri tarafından gasp edildiğine inanır ve ellerinden alınan haklarına kavuşmak için adli mercilere bitip tükenmek bilmeyen ısrarlı başvurular yaparlar (hak arama paranoyası). Kötülük görme hezeyanlarına sahip i hastalar, genellikle kızgın ve öfkelidirler, zarar göreceğini düşünme, endişe ettikleri zaman kolayca şiddete yönelebilirler.
Grandiöz tip: Megalomani olarak bilinen bu tipte, hastanın kendi değerini aşın düzeyde abartarak önemli biri olduğu şeklinde büyüklük hezeyanları geliştirmesi söz konusudur. Bu hezeyanların en sık görülenleri, çok büyük, fakat takdir edilmeyen yetenekleri olduğu ve keşif hezeyanları biçiminde olanlarıdır. Hasta dünya çapında keşifleri olduğunu iddia eder, bunu açıklayıcı dokümanlar, projeler geliştirir fakat patent, duyuru gibi imkanların kendisine tanınmadığından yakınır. Sürekli olarak ilgili kuruluşlara, medyaya başvurur ve keşfinin öneminin anlaşılmasını bekler. Özellikle ülkemizde de sık görülen başka bir büyüklük hezeyan biçimi, dinsel veya mistik içerikli olanlardır. Mehdi, evliya, hatta peygamber olduğuna ilişkin hezeyanları olan kişiler bir süre için etrafına müritler, inananlar toplayabilir ve önemli toplumsal organizasyonlar geliştirebilirler.
Kıskançlık tipi: Patolojik kıskançlık, Othello sendromu, aile paranoyası olarak da bilinen bu tipte eşin veya önemli bir yakının sadakatsizliğine ilişkin sanrılar vardır. Eşin veya yakının biri(leri) ile ilişki kurup sürdürdüğü düşünülmektedir. Batı kültürlerinde bütün psikiyatrik bozuklukların ancak % 0.2’si gibi çok ender görüldüğü kaydedilmesine karşın, medyaya yansıyan bazı adli vakalar da göze alındığında ülkemizde daha çok görüldüğü söylenebilir. Ani başlar ve belirtiler ancak eşin ölümü veya ayrılıktan sonra çözülür. Eşin bütün davranış ve konuşmaları “tarassut” altındadır hasta bunları sürekli izleyerek ipuçları bulmaya çalışır. Alkol bağımlılığı ile ilişkili biçimleri sık görülür.
Erotomanik tip: Belirgin hezeyan, oldukça ünlü veya mevki, makam ya da ekonomik durum bakımından hastadan çok üst düzeylerde biri tarafından sevildiğine inanmaktır. Film yıldızı, şarkıcı gibi kamuoyunca tanınan kişilerin en önemli taciz kaynaklarıdır. Erotomani, pşychose passionelle ve de Clerambault sendromu gibi isimlerle de tanınan bu tipte hezeyan genellikle ani başlar ve bir anda kişinin yaşamının odağı olur. Çoğu zaman hasta hezeyanını gizli tutmaya çalışsa bile, sevdiğine inanılan kişiyle temas kurmak için telefon açma, mektup yazma, ziyaret gibi yöntemlere sık başvurulur ve hatta sezdirmeden izlenir ve denetlenir. Bu kişinin sözle veya davranışlarıyla gösterdiği yalanlamalar, içinde aşk mesajları taşıyan gizleme çabalan olarak değerlendirilir. Klinik örnekler genellikle kadınlar olurken, adli makamlara ulaşan durumlar daha çok erkeklerdir. Genellikle yalnız yaşayan, içe kapanık, bekar ve cinsel girişimleri sınırlı kişilerdir.
Somatik tip: Monosemptomatik hipokondriak psikoz olarak da bilinir. En sık gözlenen hezeyan içerikleri, önemli bir infeksiyona (AIDS, verem) yakalandığı, yılan veya böcek soktuğu, midesinde yılan olduğu, bedeninin bazı organlarının çalışmadığı ve dismorfofobi (biçimsiz burun veya omuzlar gibi) şeklinde olanlardır. Hipokondriazisden, varsayılan duruma inanma derecesi ile ayrılır. Ender görülen, her iki cinste de rastlanan durumlar ve psikiyatri birimlerinden çok diğer tıp dallarının uğraştığı durumlardır. Öykülerinde madde kullanımı ve kafa travması olanlar sıktır.
GİDİŞ VE SONLANIM
Hezeyanlı bozukluğun genelde stabil seyirli olduğuna inanılmaktadır. Bu bozukluğu olanların % 25’inden azı daha sonraları şizofreni, % 10’undan azı duygu durum bozukluğu tanısı alır. Uzun dönemli izlemeler sonunda, hastaların yaklaşık yarısının düzelme gösterdiği anlaşılmıştır. Diğer % 20’nin belirtilerinde azalma olduğu, % 30’unun ise belirtilerinde değişme olmadığı bildirilmektedir. Opjordsmoen (1989), ilk başvurularını yapan 301 psikotik hastayı 30 yıl süreyle izlediği çalışmasında paranoid bozukluğu olanların, şizofrenisi ve duygulanım bozukluğu olanların ortasında bir gidişe sahip olduğunu göstermiştir. Bu hastaların % 80’i evliliğini ve % 52’si çalışma hayatını sürdürmekte idiler ki bu oranlar iyi prognoza işaret etmektedir.
Hastalanmadan önceki mesleki, sosyal ve işlevsel uyumun iyi olduğu, kadın, 30 yaşından önce ve ani başlayan, tetik çeken stressorlerin tanımlanabildiği vakaların iyi prognozlu olduğu kabul edilir. Güvenilir verilerin yokluğuna rağmen, grandiyöz ve kıskançlık tiplerine göre diğer alt tiplerde prognozun daha iyi olduğu sanılmaktadır.
AYIRICI TANI
Birçok tıbbi ve nörolojik hastalıkta hezeyanlar ile görülebilir. Özellikle bazal gangliyonları tutan kalsifıkasyonlar, Parkinson ve Huntington hastalıkları ile limbik sistemde yer tutan tümörler, serebrovasküler hastalıklar ve epilepsiler bazen inatçı hezeyanların nedeni olabilir. Delirium ve demans durumlarının her ikisinde de hezeyanlar görülebilir. Bu sanrılar, özellikle Alzheimer tipi demansın başlangıç dönemlerinde hezeyan bozukluk benzeri bir görünüm alabilir. Bilişsel yetilerde ki yitim, öykü ve muayenede demansa özgü bulgular ayırıcı tanıda yararlıdır. Deliriumdan ayırımı, bilinç, yönelim, dikkat ve algılamadaki değişkenlikler ile yapılabilir.
Adrenal, tiroid gibi endokrin sistemlere ilişkin bozukluklar, çeşitli vitamin yetmezlikleri ve üremi, hepatik ensefalopati gibi sistemik hastalıklar hezeyan bozukluğa benzer belirtiler gösterebilirler.
Alkol ve kokain, amfetamin gibi maddelerin kullanımına bağlı olarak gelişebilen hezeyan bozukluk benzeri durumlarda, hallüsinasyonların görece fazla oluşu tanıda yardımcı olabilir. Hallüsinojen maddeler, antidepresanlar, antihipertansifler ve antikolinerjikler gibi değişik tür birçok ilaç ve maddenin de benzer belirtiler oluşturabileceği unutulmamalıdır.
Organik kökenli bu durumların tümü için ayırıcı tanıda hastanın geçmiş öyküsünün önemi açıktır. Kuşkulanılan her hastada anamnezin tıbbi durumlar ve ilaç-madde kullanımı ekseninde yoğunlaştırılması, iyi bir fiziksel muayene, radyolojik ve biyokimyasal tetkiklerin mutlaka yaptırılması gerekir. Nöropsikolojik testlerle birlikte EEG ve BT, MR gibi görüntüleme yöntemleri, nörolojik kökenli durumların ayırıcı tanısında yaşamsal önem taşıyabilir.
Psikiyatrik bozuklukların birçoğu hezeyan bozuklukla karışabilen klinik belirtiler gösterebilir. Hezeyan bozuklukla en çok karışabilecek durum olan paranoid şizofreni, sanrıların daha çok bizar nitelikte olması, diğer şizofreni belirtilerinin varlığı ve önemli işlevsellik bozulmaları ile tanınabilir. Duygu durum bozuklukları ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi durumlardan ayırmada, bu bozukluklarının ayırıcı özellikleri göz önüne alınmalıdır. Hezeyanlı bozukluğun somatik tipi, depresyondan diğer depresyon belirtilerinin yokluğu ve somatoform bozukluklardan da hastanın hastalığına ilişkin inancının hezeyanlar niteliği ile ayrılır. Hezeyan bozuklukla paranoid kişilik bozukluğunun ayrımı, aşın bir kuşkuculuk durumu ile açık bir hezeyan arasındaki farkın anlaşılması bazen oldukça zor olduğundan dolayı güç olabilir. Belirtinin hezeyan olduğundan emin olunamadığı durumlarda, hezeyan bozukluk tanısı için acele edilmemelidir.