Beynin normal bir şekilde yaşlanması nerede biter ve Alzheimer nerede başlar?
Yeterince uzun yaşadığımız takdirde, hepimiz Alzheinmer hastalığına mı yakalanacağız? Son yıllarda yaşanan büyük teknolojik ilerlemeler sayesinde Alzheimer’dan dolayı beyinde gerçekleşen değişimlerin anlaşılması konusunda büyük ilerlemeler sağlanmış olmasına rağmen, hastalığın gerçek doğasının önemli bölümleri hala bilinmiyor. Bununla birlikte, uzmanların çoğu, Alzheimer’in yaşlanmayla ilgili, ilerleyen patolojik bir hastalık olduğuna, fakat normal yaşlanma sürecinin son aşaması olmadığına inanıyorlar.
Kentucky Üniversitesinde Dr. Mark Mattson’a göre yaşlanan bir beyin ile Alzheimer’li bir beyin bazı benzerliklere sahiptirler. Gerçekten de Alzheimer için bir numaralı risk faktörü yaşlanmadır; hem yaşlanmış beyinler hem de Alzheimer’li beyinler serbest köklerin verdiği zararların işaretlerini taşırlar. Fakat Alzheimer’li bir beyinde, bu hastalığa sahip olmayan normal beyinlerde görülmeyen, açık bir sinirsel yıkım söz konusudur.
Aslında Alzheimer normal yaşlanmanın çok ötesinde farklı bir süreçtir. Hastalığı başlatan, yaşlanmanın dışında başka bir şeylerdir. Alzheimer’in tipik özellikleri olan beynin işleyişinin değişmesi ve zihnin verimli bir şekilde çalışmasında giderek artan bir düşüşün olmasını tetikleyen faktörler;
”genetik değiştiriciler, bağışıklık sisteminin iyi çalışmaması, metabolik bozukluklar, alkol, uyuşturucu ve tütün gibi çevresel zehirler ve provaktörlere ihtiyaç vardır”.
65-74 yaş arasındaki nüfusun %4’ü Alzheimer hastalığına yakalanıyor. 85 yaşından sonra bu oran %50’ye fırlıyor.
Kitleler halinde hücre kaybı yaşayan Alzheimer’li beyinler, şüphesiz diğer beyinlerden farklıdırlar
Sonuç olarak, serbest kök kimyasallarının verdiği zarar, hem normal yaşlanmadan hem de Alzheimer’den kaynaklı bozuklukların temel suçlusudur. Aradaki fark şu Alzheimer’i başlatan çevresel ve bazıları genetik olan bazı faktörlerin bulunmasıdır.
Ne kadar iyi eğitim almışsanız, yaşlandıkça, bunama ve kötü bir hafızaya sahip olma olasılığınız o kadar düşük olur. İlk bakışta, bu durum çok garip ya da yüksek sosyoekonomik statü göstergesi ya da yoksulluk ve yetersiz beslenmenin erken dönemlerde engellenmiş olmasının beyine yaptığı özel bir iyilik olarak kabul edilebilir. Yetersiz beslenme kesinlikle beynin işleyişini etkiliyor ve şüphesiz, genetik yapınız beyin gelişiminizin en üst sınırını belirliyor.
Fakat aslında doğada herkes eşittir. Beyninizin, orta ya da ileri yaşlarda görece olarak daha sağlıklı olup olmaması, tahmin edebileceğinizden daha fazla kendi zihinsel çabanıza bağlıdır. Bu konudaki fikir şu; Çocukluğunuzdan başlayarak beyninizi entelektüel olarak çalıştırmanız, sinirler arasında milyonlarca yeni bağlantı ve sinapsis yaratarak beyin hücrelerinizin yeni dallar üretmesini sağlar. Bu sürekli zihinsel uyarılmanın daha fazla beyin dokusu üreterek size ”daha büyük bir hafıza panosu” sağladığı, böylece daha hızlı düşünebildiğiniz anlamına geliyor. Bu ayrıca, herhangi bir felç, beyin kanaması ya da Alzheimer gibi beyne zarar veren bir hastalığa yakalanmanız durumunda beyninizin ihtiyaç duyacağı ekstra beyin hücreleri ürettiğiniz anlamına geliyor.
Beyni bir kasa gibi düşünün, kullanmak onu büyütür ve genişletir, kullanmamak ise yok olmasına neden olur. Dolayısıyla eğitim, beynin hastalıklara ve zararlı etkilere karşı direncini artırır.
Öğrenme, sinir hücrelerinin içindeki genleri canlandırıyor ve bunun karşılığında canlanan genler, sinir hücrelerine giden lifleri ve sinapsisleri üretmek için uyarıyorlar.
Ne kadar fazla sinir hücresine gelen lif, sinapsis ve sinire sahipseniz, yaşlandıkça hafızanız ve zihniniz o kadar geç zayıflama belirtileri gösterir